ter
e şimdi bi harput türküsü kadar yakmaz ya hiç bişey içimizi,
açıklar belki bu da, hatırlamak yerine ağlamayı seçişimizi... ve herşeyi ulu orta yapmakla delikanlı sayılan kaderimizi yalnızca gözyaşımızı yalnızlığımıza boğarak yeniden yazarız... üç noktalarım sıklaşırken, terli terli soğuk su içmeye müptela yaşadığımı farkediyorum farkettikçe yastıklarıma sarılıyorum farkettikçe yazdıklarıma sarınıyorum... iki cümlem arasından trenler geçiyor, ve kondüktör bir bir ayıklıyor ömrümün kaçak yolcularını diyemiyorum bırak diye, hatıralışıyor vagonlarım zihnimde böylece... başlamak bitirmenin yarısıdır da, başlamadan bitirmek hayal kırıklığının tamamından fazla mıdır? ya da sormak yerine şöyle desem; anlamak insanın hastalığıdır... "Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya, Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi.." diyen adamın arkasında ne şiir yazsak yanlıştır ama söylemezsem bir daha söyleyemicem diyerek çarpıyor yüreğim... işte o sokaklarda geçerken hayat, ne zaman yere değecek olsa dizim "dizlerini mahvetme pantolonun" diyen annem gelir gözümün önüne de, bi türlü o çocuk gelmez yerine... işte ulu orta yapamadığım herşeyimle, ve gerekirse düşmek olan kaderimle, bi de yüreğine kumar oynayamayan sözlerimle, terlemişim yine; su içiyorum soğuk soğuk ne olur ateşim çıkarsa başımda bekle anne... |