KIRK DERECE ŞİİRne değişir gecenin mahremini bozsam şu vakit nü bir dilek tutsam karanlığın içinden gözlerimin kilitleri kırılsa ulu orta ve sen sen gelsen uzun ferhat yollarından avuçlarımı öpmeye çöle dönen yasaklarımı delip yıkasan degajemin en çatallı noktasını çırılçıplak tenimi giydirsem tenine korksa yalnızlık, gürültülü dokunsan mıhlansak sonsuzluğun dudak altlarına katre katre .. ölüm orucuna mahkum ettiğim benliğimi doyursa şefkatli ellerin kulaklarımda kızıl/sarı bir gurup tınısı çınlasa çıldırsam çıldırsa nefesin adam gibi sevişsek çiçek yazgılı ömrümden solmayan bir renk uzatsan yokluğunu ziyaret eden kuşlar gibi üşüşsem başına soylu bir suskuda yıllandırsam üzüm gözlerini ahh dudaklarım hala ne kadar da meyilli şarap kızılı kanımdan can özümü akıtmaya… çok zaman önce değildi oysa daha bir aşk öncesi ben sana kaç sefer yaptım kağıt gemilerimden yeknesak bir kadın çehresi gülümsedi yalnızlığın ıslak sokaklarına paranoyak düşlerde kaybettim bileklerimi hüzün yırtan tırnaklarımda kaldı deri parçaların alışık duruşum alışmadı retinanın soğukluğuna bütün uçurtmalarımın ipini kestiler, umursamadım adaletsiz bir muharebede, çocuk olup saklandım taş sektirdi ellerim taş kesilen yüreğine sana yazdım, seni yazdım erken yumdum gözlerimi çığ düşüren bakışlarına yalan yanlış uykularda kundakladın aşkımı telef oldu mevsim üç köşeli adaya hapsolan kadınlığımda müebbet yerken sevdanın al yanaklı çehresi bilmedin, ya da latife sandın oysa ben yastığımda avaz avaz yalnız sana susa(r)dım sana susa(r)dım Çiğdem Parlayüksel |