Mektuplar
orada, yolun sonunda bekleyen karartı
içinde bizi acıtan delirmiş ruhlar geziyor renksiz, gidişe dönük yüzün henüz bitmedi çocuk oyunu, şiirle süslemeli sevmesen de sevmediklerinden doğacak müjde mucize değilim arama beni özgürlükte arayışın seni kirletir unutma mirva...! yakar dilimizi, özgür kelimeler lümpen parsellerinde soytarı kıyafeti, sevmiyorum özgürlüğü yalnızlık kardeşliğine bağlılık yeminidir ‘özgürlük’ çığlıkları şehrin kendini noksan hissederken caddede adımlar teke düştü, vitrinler siliyor resimleri bellekler acı doluyor bir yer var, bir yer başladığında biten küfrünle kafir ettiğin mirva..! adını bir bilmecenin cevabı yapıp aratmak var sesli konuşanlara bulunmayasıca cismini gömüp lahit göğsüme denize uzanmış şuh kadınlar gibi duran iskeleye bedeni çalınmış gölgemle yığılacağım ölüm derler buna mirva tenha yalnızlığın içine düşen mavi gökyüzün altında, mavi denizin yanında, mavi umut tükürerek ciğerlerimden gizleyerek varoluşunu insancıkların algılarından sonsuzluğun çiçek bahçelerinde kutsanmış yağmur kokusuyla yıkayıp benliğimi seni sonsuzluğa öz etmek. mirva..! aklım almıyor sosyalist düşünce mi bu neden çalınmış imanım yalaz ateşlerden korkmaktı oysa benim kaderim gözlerin giden yüzünün ağlak çocukları büyüledi, büyülenmeye meyilli gözlerimi korkularımızdan yarattığımız umacılar değil çekincem kaybetmek zor mirva güneşin sözlerini. allahsız peygamberdi aksin düşünceme, boş duvarlarda kutsal kitaplar yazdıran yaz dedi, kalem parmaklarımın yerleşkesinde ayine durdu, kuldu dünyayı soyundum günah seni, sevap beni terk etti. mirva gider gibi yüzün hangi beden dili işaret eder seni bu sessizlik nedir? neden konuşmuyor dünya? hangi sonun yasında âmâ yazıtlar hükmedecek yol mu bulamadın pandomim oyunlarından başka işaret dili öğrendim, dilsiz değilim sessizliğimi seviyorum, seni sever gibi. ölümü paylaşmak istiyorum, son nefesi ben, sen ruhunu ver |