8
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1166
Okunma

Pürmelâl bakışıyla selamladı sabahı,
Pürüzsüz hüznü,
Pusulasını yitirmiş kalbine saplandı.
Tanıdık yanı kalmamıştı huzurun
En sosyal yanıydı hicran
Gece gündüz anbean
Alışık...
Ön yargısıyla doğruları
Örtbas edecekti,
Vardiyası gelen her hakikat
Çaydanlıkta buharlaşan suya
Eşlik ederek demlenecekti...
Saatlerin tadı buruk ve bayatlamış olacaktı...
Hacmi belliydi düşün,
Hezimete uğrasa da yürek,
Haciz memuru heybetiyle hicran,
Mihnet saydığı yalnızlığa sürüklemişti
Yıllar yüzünde kederle buluşmuştu...
Mikayla kaplanmıştı yüreği...
Alışmıştı...
Meyus çehresi,
Dön dolaş aynada aksi.
Mikrop kapmış gibiydi gözleri
Solgun sarıya çalan beyazı ağlamaklı...
Gözlerine baktığı anlarda
Örgütlemekti ruhunu ecel seanslarına...
Seciyesiz vakitlere tutsaktı...
Savmak istercesine çırpınış anlarında,
Güvercin kanadına tutunmak,
Mavide nefes almaktı yârla...
Gözlerindeki mana ilinti kurmuştu zamanla,
Bakiye düşlerinin acentasıydı
Kırık, buruk anılar...
Ve bir ara nağme olmuştu sevgili yâr,
Mezarı başında, her daim aşiyan
Kalender yüreğinin serzenişi,
Sesine yansımıştı.
Titrekliğinin acziyetiyle,
Yusuf bey seslenişteydi!
Ara nağmesiydi şimdi ithafen söylediği eşine...
"neyleyim sarayı
Neyleyim hanı
İçinde salınan yâr olmayınca...."