21
Yorum
29
Beğeni
0,0
Puan
3733
Okunma
Yüreğimde ki “Aslan” a…
Yaramaz bir kızdım ben
Ki “kızların haşarı olduğu görülmüş şey” değil derdi bu yüzden annem
Oradan oraya zıplayışlarımın
Gölgemle oynayışlarımın
Ele avuca sığmayışlarımın tanığıydı dizlerimde ki derin yaralar
Birer huzur cemresi
Tepemde bulutlarım yoktu
Yıldızları sektiriyordum gece olunca göz uçlarımla
Bilmeden dolun ayın suskun bir sancı olacağını bakışlarımda
Bahçemizde ki ağaç çok çekmişti elimden
Salıncak olmuş hayallerime
Saklambaç oyunlarımın ortağı
Maymun olmuşluğumun yegâne şahidiydi bir de
Göğe ermek isteyip kuşlarla yarışırken
Bir de aslı teyze rahmetli
Tandır başından hiç ayrılmazdı sanki
Üç beş çocuğu ayartıp
Saklanırdık bir köşede
Ve yüksek sesle
“aslı hala
Tandırı gala
Erin gelende
Meni guvala” derdik
Elinde rapatayla
Düşerdi peşimize
“Ay ciğeri yanasıcalar
Dalı burhulasıcalar
Dili şişesi
Böğrü kabarasıcalar hardasız” derdi
Karnımız ağırana dek güler sonra gönlünü almaya tez elden giderdik
Kıyamazdı çocuk hallerimize
Ah…
Hercaiyi bilmezdim misal kardelen gibi
Koşardım durmaksızın çıplak ayak yeşile boyanan adımlarımla
Annemin özenle baktığı çiçekler arasında…
Şimdi anımsadıkça buz tutsa da zaman kurbağayla oynayışlarıma
En çok o anlarla mutluyum
Çünkü hayattan hiç ürkmemiştim gözle görülür yaralarım kanarken
Kanayan birer an olsa da şimdilerde ayak izlerim
Parmak izlerim vardı anıların budanmamış yerinde
Dokunurken ellerim ve gözlerimle
Ki yüreğimin bitimsiz özlemi var o vakitlere
Bu yüzden herkesin çocukluğunu gösteren zaman en güz-el
Bu yüzden olabildiğince hüznümüz sel…
Her yeni gün
Kumandası elimde oyuncağımdı
Ki sesimde yüreğimde kocaman umutlar bohçalardım
Yarına yarınlar eklerdi beyaz merdivenlerle tüm hayallerim
Oyuncak bebeğimi dedem bezden yapmıştı
Başkaca oyuncağım hiç olmamıştı
Dedem dedim de aklıma geldi birden
Cânımın çınarı
Cennet oluyordu şehir her gelişiyle
Ekmeğimde un dilimde baldı
Çocuk günlerimin mevlit şekerini cepkeninden titizlikle çıkarışını
Sübhaneke’yi incelikle öğretişi acı bir gülümseme düşürüyor şimdi mimiklerime
-Ki her okuyuşta içime yangınla düşüyor dedem-
Ermeni zulmünü anlatırken ağıtlı sedasıyla
Yüzüme değerdi acı soluğu
En sevdiği dostuysa bir malakan’dı
Mem u zin masalını anlatırken buğulanan gözlerini hiçe sayan asil sesini severdim
Ana dilinde saçlarımı severken kuşları indirirdi kirpiklerime
“Berxa min şirine berxa min narîne”
Balaca kuş derdim inatla serçeciklere gülümser
Kocaman bir gök düşerdi bıyık altına…
Papatyalar koparıp iliştirirdim kulaklarına
İnce ayar çekerdi sonra adımlarıma “çiçekler dalında güzeldir” diye
Ki alt dudağımı büzüşümle
Mavi gözlerini kocaman açıp kelebekler uçururdu
Dudağından sıyrılan öpücükle yanaklarıma
Gökyüzüne güvercin salan gülümseyişler bırakırdım o anlarda
(Dip not: uçurtmalarım henüz duvarlara çiziliydi o zamanlarda)
Şimdi anlıyorum ki bana hiç susuzluk taşımamıştı dedem
Kör bir bıçağın altında sessizce duruşunu anlamamıştım
Belirsizdim fikirsiz ve de şaşkın
Adımlarım kirlenmeye başlayınca sızlandım…
Bu yüzden durmaksızın yüreğimde ki nârlanmış harflare basıyor dilim
Fakat değdirmedim asla anılara gözlerimin bir damlacık tuzunu
Zira kimsede yok çocuk dedemin ışıltılı huzuru…
Bana güvercinleri gökyüzüne aitliğiyle sevdiren adam
Şimdi kelimelerin gölgesiyle oyunlar oynuyorum
Kendi gölgem mi?
Güneşler batıyorken inan çekiniyorum
Üşüyorum sılasız sığınaksız…
Ve artık merak etmiyorum
Neden ormanlar kralının adını taşıdığını!