Karanlık Nöbetleri
Her sabah rüzgâra karışan yanlarımdan
Dostları korudum uzaktan ve yakından... Ben şimdi bu eylülün çıplak kaldırımlarında Hüzünlü sarı yapraklarını okşuyorum Mevsimin... Boz bulanık bir çarkın devasa ezgisinde hırpalanır Kulaklarımda Anadolu şahlanırken hasretliklerim Göğe tutkunum Güvercin kanadına Testilere doldurup göz hakkı mavileri Uçuramadan bir çift turna Vurulur tetiğe dokunan ellerde kanatlarım Düşer göçmen sükûtum Değiştirmeden kimliklerimi... Dil diken Serzenişim... Hüznün ötesinde ufkum, gün dönmüyor Damarlarımda öfke pıhtıları çoğalıyor... Sessiz doğrular zincirine takılır parmaklarım Boğum boğum fikrimi sayıklar Kölelik uğruna eğilmez aşım Sabır aşılanmış ,bin yıllık Zikir taşı/m... //Karanlık gözlerime Kırk yıllık hüzzam sürdü Küflü manzaralardan zulmetli figan düştü Pişmanlık gölgeledi öksüz kelamlarımı Cümleler çaresiz sessizliğe süzüldü Giyotine giderken hülyalarım, güllerim Balıklara özenip ırmaklara girmişim Suyu sevsem ne yazar boğulmuşum Beş saniye içinde geçmişi sindirmişim// Ve şimdi Can akarken kansız bileklerimden Doldurup en ağır kadehinden zamanın Sıyrılıp gecenin keskin pençelerinden Bir şükrü dem’e doğru yol alıyorum Karanlığın nöbetini kurşunla yabalıyor Sıyırıyorum artık hüznün örtülerini Artık ne ıslak bakmalı Ne de ıslak durmalı Demirden saatlere bağladım yağmurları yüzümde taşıyorum hüznün yoldaşlığını Karanlığı vurmalı siyah beyaz ortası... |
Sessiz doğrular zincirine takılır parmaklarım****
Boğum boğum fikrimi sayıklar
Kölelik uğruna eğilmez aşım
Sabır aşılanmış ,bin yıllık
Zikir taşı/m...
üzerine laf denmez bunun artık o kadar güzel bir dokuyuş ki sadece okunur...
Demirden saatlere bağladım yağmurları
yüzümde taşıyorum hüznün yoldaşlığını
Karanlığı vurmalı siyah beyaz ortası...
ve sadece finali bile bir şiir değerinde eline emğine sağlık şair