LABİRENTTE İZ SÜRMEK
bu şehir, bu kadar karmaşık olmak zorunda mı
yaprakları zamansız dökülmüş dut ağaçları gibi ne kadar sevda varsa terk etmiş kaldırımları da ayak izleri kimsesiz ve ezilmiş, birer leke sanki tanıdığım her kuşun kanadında saklı, kuşbakışı gözlerimle arıyorum susuzluk sarhoşluğumdan bin beter, her denizde çöl olup kuruyorum ölü birer seraptır altımdaki saçaklar, yüreğimde zehirli çiçekler açar. ışıklar renkleriyle kavgalı, gölgeler asmış kendini elektrik direklerine zaman aşımı silince bütün romanları, aşklar kilit vurmuş perdelerine dışarıda bırakmış sen olmayan herkesi, son suarelerin kapalı gişeleri. /sana yazdığım her dizeyi duvarlara soruyorum, hiçbir duvar tanımıyor/ bu şehir, bu kadar sevmek zorunda mı ayrılığı vedasız ağlarla kapatmış, bütün yolların girişini bir yaşam, aynı anda bin ayrı kapıda nasıl ölsün ayrılığın öteki adı da, ölüm değil mi canımın içi şimdi bin ayaklı sürüngen gibi, başımı kaldırıyorum esen her rüzgara binlerce değilse de belki bir kere, alıp getirirler beni diye senin yanına bu bir saklambaç oyunu olsun, bu oyunda oyun bozan rüzgarlar olsun. ama şu kör karanlıklar yok mu ahh, ayrılık saatlerinin davetsiz misafiri yürek yüreği göremeyince, rüzgarlar nerden bilsin nereye eseceklerini işte gecedir gelsin boş rüyalar, kulak hala kapıda kiriş, belki birisi çalar. /gece uzadıkça uzadı, sanki uzak bir köşede kaybolmuş bir çocuk ağlıyor/ Cevat Çeştepe |
Nefis dizelerdi. Beğeni ile okdum. Naif ve akıcıydı..
Saygılar...