NihanMitolojiyle ne kadar barışıksan O kadar insansın Ne kadar yalan söyleyebiliyorsan aşka o ka dar yakınsın Akşam ümraniyede gördüm seni Değişmişsin denizler de Akmıyorlar artık aynı yöne Yaşlanmak gibi değil sanki Bıkmışsın Nihan Sana hayatı yavaş yaşa demiştim Unutmuşsun Bende zamanı unuttum sende Hep yanlış bakıyorum her seye Alkol nöbetlerinde Akşam erken yatıp Gece erken uyanmaktan Aslında yaşamaktan Ve hatta ölememekten Pek muzdaribim aslında Nihan Nice kırık resimler var bende Nihan Kıyısında unutulmuş hayatın Sabahlar geceleri sayabildiğin kadar Bülbül bir gül için her baharmı ağlar ne biçim deniz bu Nihan her yanı gökyüzü biçiminde bir kadın bulut taşıyor sırtında gözleri bir patikanın uçurumunda usanmış gökyüzüne küfür etmekten belli kendi gökyüzünü arıyor sende ne biçim orman bu Nihan bütün ağaçlar yağmur altında bir adam toprak taşıyor sırtında gözleri uçurumun dibinde usanmış yeryüzünü paylaşmaktan senin bir yüzünü arıyor bende bu ne yanlız bir dünya Nihan sen ben ve bulutlar senin yüzüne ay ışığı düşüyor habire unutanıyorum bakışlarımı sende buralarda yalnızım belli biraz konakladığımız küçük dünyada her kes kendi derdinde seni düşünen yok belli mutlu olmak mutsuzluğu büyütürmü sence Nihan kendi toprağına gömülmek mutlu ediyormu seni mutlu birini görünce mutsuzlukmu anımsıyorsun nice insan var güneşle doğup akşamdan ölüyorlar ve kalabalık yaşamayı seviyorlar belli böylece kendilerini güvende sanıyorlar yada iç güdülerinin tutsağı olarak güvende hissetmek kendini yada bir yalan bulup takılmak ardından yada tek kalıp yollarda kurda kuşa adres sormak "tutsaklık" gece yarısı kentlerini çağrıştırıyor bende bomboş sokaklarda seni aramak dükkanlar kepenklerini indirmiş da hi olsa elmalar üzümler kestaneler aykırı bir ortamda bir ölülük her seyde bir donukluk içerisinde bir anlamları yoktur boşalmış balık ağları bir işe yaramamanın hüznü içerisinde bir vitrin düzenleyicisinin bütün hüneriyle süslediği bir plastik manken soğuk camın ardından yalnızca karanlığa gülümsemekteler sanki orada hiç kimsenin göremediği çok Nihan’ca bir olay var oysa görünürde binlerce volt elektrikle yüklüymüş gibi gergin ve tehlikeli duruşuyla gece bekçisi bir de onun tabancası vardır yalnızca yani bütün kent koca bir hapishane gece bekçisi de gardiyan gibidir hızla geçip giden bir trenin gürültüsü çok uzaklardan geçen bir geminin düdüğü seni birden o sığ kaygılarından koparırlar içininde bir tutam fırtınanın giderek büyüdüğünü duyarsın bende vitrinlerin ve kepenklerin arkasındaki eşyalar insanların hırpalayıcı dokunuşlarından kurtulmuş kendi kendilerine yaşamaktadırlar yaşayamıyorduk biz öyle insanları iki yüzlü olmaya çağırmıyorsun kuşkusuz insan bir başka insanı da yüreğinde duyabilmeli sensiz bir de suskunluğun altında yatan korkunç haykırışı yaprağın dalından kopuşu ile yere düşüşü arasında geçirdiği o çok uzun ve kanlı serüveni bir de hiç unutmam bir tren yolculuğu yapıyordum tren birden tehlikeden kaçan bir yılanın deliğine girmesi gibi kıvrılarak bir tünele girdi tırnaklarımdan kan sızıyordu bu yüzden bir yanım yeryüzü bir yanım yalnızlık gibi bir yanım gökyüzü bir yanım yalnızlık sürekli kendini dövüyorsun nerede bir fırtına kopsa camlar kırılıyor içinde sen hangi ölümü yaşıyorsun bende geçmise bakıp çocukluğuna dair bir belge var mı elinde ömrünün sokak aralarını yokluyorsun bende unutmuş olabilirim diyorsun kapı eşiğinde yada bir duvar dibinde bu şehirde bir şeyler eksik gidiyor Nihan gidelim diyorsun habire bütün gemiler batmış oysa iskelede yalnızız bu şehirde bir şeyler garip ihanete uğramış bir deniziz bir çocuğu elleriyle değiştirip gidiyorsun hep acemi bir terzi gibi kullanıyoruz zamanı biçtikleri yollar da uçuşan kesilip atılmış kumaş parçalarıyız hayatı anladıkça büyüyor insan büyüdükçe dönüyor ilk yalnızlığına acı, kurşun yüklü bir tabanca gibi sinsice sokuluyor böğrümüze bir de artık çekilmiş bir deniziz tuzu ve maviyi çaldılar kıyılarımızdan hayatta ne kadar yumruk attığın değil kaç tekmeden sonra ayaga kalkabilecegin önemli yada acıkıyorsun habire sofradanmı doyuyor duyguların yemesen çalışmıyormu kafan işte çocuk koşmaya çalısıyor kumsalda karanlığı çözüp ayaklarından soluduğu yağmur kokuyor bir sevinç yeşeriyor bende yüzündeki yıkıntılardan şairler sürekli ateş taşırlar ellerinde tutuşturacak bir şey bulamazlarsa kendilerini yakarlar ve şarap şişesi birden çatladı Nihan toprak kana bulandı Tekirdağ yandı bende kargalar sustu gün ağardı adamın elindeki dal parçası yanıyordu hala |
konuşturmuşsun yine saygı duydum yazan kaleme