Bir cinnetin andon ipi.
ulu bir yıldızdan iki dağ kopup kondu yeryüzüne
yeryüzü dalgalı saçlarıyla sağır bir okyanustu gazeldi uslanmış uzayda. Dünya çapkın intiharlar ve kıskanç depremlerle çalkalanmaktaydı. O sırada kayıp bir parçaydı an ve aralandı zaman. Bu gereğinden önce gelmiş bir gelecekti susuşların çingene tarihi deniz diye kendini vurdu ve çenebaz tan kızıllığı kızıp akşamüstlerine sokuldu o gece o ulu yıldızdan kopan iki dağ bir uçurum doğurdu sürüsüne saldırmış köpeğin vur emri kadar geçmişsizdi dağların biri biri sanki bir kıyının sabah masumluğundan yeni çıkmış gibiydi. O uçurum bir dinsizin ilk duası kadar alçakçaydı. Düşülse ölünmezdi sanki. Sonra sanki çağına çağrılmış gibi arzulu sözcükler derinlerde devler besleyen yalnızlığın yasası akasyaların arasından esrik bir serinlik ardından ağır bir sarışın güzikindisi çıkageldi. veba saçan sıçanların karanlık krallığı gündüz gündüz bir günindinin aklına ay düşünce ürperdi ürperdi ki adına aşk denildi. Kahinlerce dokuz canlı bir güneşin atardamarına bakarak ve geçmişiyle geçinemeyen ne varsa aşka sığındı. O zaman zaman çıldırıp bir perdahın ardında kahinleri kartallara parçalattı ve paranoyakların ayakta kalacağı yüzyıl başladı. Aşk diye o cinnetin andon ipi çekildi ve çekildi insanlık ceninlerin susan yurduna. Ben ben-i adem diye başımdan vurmuşlardı zaten… 2389.İstD |