kifayet-i kıyam-et
zebun bir hal deminde kıyasla düştük
karanlık ininde baş koyarak toprağa hesapsız yolculukların sonuncusuna çıktık vay be... biz önceden böyle miydik? çocuk yürekli ihtiyar gençler, derin yüz hatlarında dumanı çekerlerken bile eh hiçte fena bir duruş sergilemezlerdi nasılda şavkımız ererdi semaya göğe ve toprağa sahip bir edayla her gün birilerini kaybetmekten arlanmadan eksilen sayılarımızın acısını çoğalan payımıza gömüyorduk nasılda iştahla yutuyorduk dünyayı sonumuzun böyle olacağı belliydi efendiler şimdi suçlu bakışlarla bakışıp, ateşimizi başkasına giydirmeye gerek yok hem düşünce zerrenin kayıt edildiği defter mizan-ı teraziye koyulunca utanç duyulacak hallerimizi görüp yüzümüzü çevirecek taraf yok kifayet-i kıyam-et şaşkınlık içinde gafletten uyanıp tabur tabur saflar halinde tek sıra kendi cinayetimizi tescilleyen biz insanlığımızdan utanacakken saklılarımızın tezgahında vebalimizi yükleyecek adam arıyoruz tapındığımız tanrıların güçsüzlüğünü görünce tek sıra, tüm parmaklar aynı yöne işte günah keçileri, işte suçlular ah insanoğlu, çırpındıkça batan yine de kendine toz kondurmaz... |