DİNLE KARANLIKLARI
soğuk bir çöl karanlığı
eylül dolu yağmurlu akşamlarda her akşam oturup beklenir kimseler uzak bir trenin sesini dinler gibi maviliklere sürülür su çölüne açılan siyah yelkenler bedenin saçından hızlı ağardığını görürsün ulaşabildiğin en son limanın denize en uzak noktasında sırtüstü yatıp çaresizliğin resmini çizersin yüzüne gözyaşınla... avucumda unutulmuş bir aşkın alevi kederle yıkanmış bir sürgünün ayakları altında ezilen bitkin bir alevi alnından dökülen terleri çiğneyerek yürüyor gidiyor en umutlu insanların en ümitli mücadelesine görüyorum onları bende uzak bir kervan halka halka dağılırken kendime bir not bırakıp bende katılmalıyım onlara bende... kimsesizlik kaderin olmasın en güzel yüzlerle donat bu gece masanı güneşin batmasın olmayan bakışlar düşer üzerine unutulmuş bir ada sessizliği görünmez müzik dumanları kimseler yok bu gece çaresiz notalarla biçimlenmiş bir türkünün eflatun gözeneklerinden yalnızlıklar ör kendine haberi olmasın kimselerin... sinsi uğultuların sessiz serpintileri dağıtır uzak ağlayışları bir gömlek taşırım sol elimde usul usul akar gökyüzüne doğru sırılsıklam mutluluk hasreti ve artık şimdi yırtıp atmak istiyorum bana yazmadığın o mektupları yavaş yavaş ölen bir denizin korkusu parçalanır ayaklarımın dibinde oraya sensizliğin gölgesi çizilir uzak bir kafilenin ayak sesleri görünmez bir hüznü tekrarlayarak uzaklaşır en yakınına meri seslenirse gecenin ortasında bir yerlerden artık gözlerimdeki perdeyi düşüremem ben yine seni düşünmeyi düşünürüm her gece düşünemem... |
sen çohhh garışıhsan...
zavallı meri ye bir get demişsen bir gel
bir kimsesizlik gaderın olmasın dersen, bir yandan yanlızlıhlar ör gendine demehtesen
diyirem ya sen çoh garışıhsan... Rabbülalemen golaylıh vereh sene.