Eylül Bakışlı Ağır Serenat
Eylül Bakışlı Ağır Serenat
boşluğunla sarmalandım görünmüyorum şafağın gözüne bu gülen sen değilsin gitmenden korkmazdım hiç çünkü gece ayaklar altına atarken kendi onurunu gözlerim kapanmıyor ellerimin arasından kayıp siyah bir damla gibi tüm beyazlarımı kirletiyorsun gece göz boyuyor anlamıyorsun gece küçülüyor gözümde solmuyorsun... kelimeler geçmiyor boğazımdan ilk defa şiir defterime dalıvermiyorsun altüst olan kuşlara vermek istediğimiz simitimiz mi ki sadece kelimeler ümit yıldızlarımızdı eylül bakışlı tanrıçam şimdi boğazımda düğümlü hıçkırıklarımın ortasında yalnızca senin adın kayan bir yıldız... beni terkeden kelimeler yumağı gibisin yıldız kırıkları parçalarken boğazımı dolmuyorsun... çocuğum sen şimdi börekler yemeye götür beni kahveler yapayım sana ayaklarını sevmek istiyorum ekmeğin baş kısmını bana vermeni ve düşünmeni nerde bir ışık görsem sen diye koşmamı nar tanem şubatlı sımsıcak pidem olmuyorsun... ey akşam yolculuklarımın çocukluk sabahı yoruldum dans etmekten sürgit yalnızlığımla ey uykulu baş dönmelerimin iyimser sakinliği yağmur havalı eylül ikindileri buğusuyla ıslanıyorsa göz bebeklerim çırılçıplak ağaç dallarını bıraktın toprağı çamurlu kalbime düşlerime bıraktığın gri tortuda koşamıyorum aç sığırcıklar gibi perperişan böyle kirpiklerime dokunmadığın rüyam yokken gitmelerinin yağmurluğunu al üzerimden yağ göğüme sensiz havasında değil ömrüm yağ her damlanda ayrı bir notası ses tonunun yağmıyorsun... ’ağır bir serenatla mı uyacağım şeytana balkonlar ve neon ışıklarının solistliğinde ve kesinkes puslu bir caddede öksüz bırakacağım kenti mor hüzünlü dağlarla kuşanacak öykümüz ağaçlardan başka pardesümüz olmadığını anlatacak aşkımın yerel saatle 24.00 sularında ölümsüzleştiğini ben gittiğimde ilk defa bu kadar ürpereceksin’ gelmiyor musun? ... Kağan İşçen (c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir. |