sevda mesaisi...!köprü altı düşlere gebeydi gece / kalkarken tren istasyondan her bir vagona bir güvercin yerleştirsem diyordu adam ve her durakta teker teker bıraksam onları biri onu bulur / kulağına fısıldar mı “s e n i s e v i y o r u m” oysa nasıl da kirlenmişti günlerdir içindeki eşkıya sanki yüzünde gözlerine vuran öfke/ bekleyiş umutlarının celladı gibi bir kirli sakaldı özlemine eş olan onu da kimse bilememişti nasıl severdi oysa/ belki de özlemişti şimdi yamalı bohça gibi gezdirdiği bir sevda farkında bile değil / azığı çoktan bitti diline konuk olan hiç sevmediği bir türküden sanki çıkıp gelecekti hayret ki o biçim sevmediği türkünün dilinde işi neydi kadın diyordu…kadın elle yaralarımı / kanasın az kaldı yakacağım bu sevdayı en harlı tarafından tutuşacak içimde koca bir şehir çocukları çekin aradan umudun gözlerine yazık olacak çalın gözlerimi benden az sonra bir düş usumda vurulacak çok zamandır namluda bu heyelan yorulmuştu öfkesinden hayli dalgındı bu aralar nedense kaçıncısı bilmeden bir sigara yaktı ağlamak istiyordu küçük bir çocuk gibi umarsız/ utanmadan ne işi vardı buralarda hiçbir yere gitmek gibi bir niyeti de yoktu çoktan giderdi ya ya gidince gelecek olursa oysa gidebilseydi yılın en asi zamanıydı denizin sesi vuruyordu kulaklarına ara sıra hiç bilmediği kentlerde hiç gezmediği sokaklara ağlıyordu şimdi kuşlar diyordu kuşlar geçmeyin yakınımdan göç mevsimi değil siz gidersiniz avucumda yetim bir serçe delirir bu kaçıncı kanat çırpışı / bilmiyorsunuz dövünürken içimde koca bir deniz mavi bir patiskada aklım med-cezir söyleyin bana sevda çığırtkanları onun olduğu yere nasıl gidilir… sevgi kaya "yitirince başlayan sevda mesailerine...!" |