YALANCILAR YURDU
Dilsizler yurdunu, seyrana daldım,
Hiç biri, ölümden kaçamamışlar. İbretler içinde, hayrette kaldım, Hiç biri, ölümden kaçamamışlar. Nelere aldanmış? Nasıl inanmış? “Benim” dediğini, kendinin sanmış, Mal, mülk, rütbe, nişan, hepsi yalanmış, Hiçbiri, ölümden kaçamamışlar. Bir zaman yaşamış, sevmiş, sevilmiş. Ağlamış, sızlamış, eğmiş, eğilmiş, Dünya hiç kimseye baki değilmiş, Hiç biri, ölümden kaçamamışlar. Kadını, erkeği, genci, yaşlısı, Zengini, fakiri, tahtlı taçlısı, Korkağı, cesuru, yiğit başlısı, Hiç biri, ölümden kaçamamışlar. Büyük umutlarla alıp, satmışlar. Servetin üstüne servet katmışlar. Nice belâlardan, şerden kaçmışlar, Hiç biri ölümden kaçamamışlar. Hepside sanırdı, bu ömür bitmez, Âlemleri versen, derdi ki “yetmez” Şimdi nasıl suskun, itiraz etmez, Hiç biri, ölümden kaçamamışlar. Oğlum demiş, kızım demiş, yâr demiş. Anam babam, eşim dostum var demiş. Bu âlemden, ayrılması zor demiş, Hiç biri, ölümden kaçamamışlar. Kimse, malı, mülkü getirememiş. İşler yarım, kalmış bitirememiş. Sözü Azrail’e geçirememiş, Hiç biri ölümden kaçamamışlar. Yem olup çıyana, yılana, kurda, Gönüllü gönülsüz, yatarlar burda, İbretle bakarak, anlamak zor da, Hiç biri ölümden kaçamamışlar. Onca peygamberler, ulema, veli, Ayyaşı, sarhoşu, akıllı, deli, Ecel avcısının değince eli, Hiç biri ölümden kaçamamışlar. Çok yaşasa, yüze varmış yaşları, En nihayet, şu mezarda başları, Başlarına birer, hece taşları, Hiç biri, ölümden kaçamamışlar. Kavgadan uzakta, barışa yakın, Can gözünü açıp, mezardan bakın, Ömür bir nefeslik, daha da yakın, Her nerede olsa, durmaz bu akın, Hiç biri ölüden kaçamamışlar. Ey insan! Gün gelir, seni de yer, yer! Can Allah’a, beden toprağa döner. Yaralım, dost düşman, bak birer birer, Hiç biri, ölümden kaçamamışlar. 11.08.1997………….MUSTAFA YARALI |