18
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
11059
Okunma
Mücüde
kızlar
yola bakan pencere duvarına çakılı
tezgahlarda halı dokurlardı
gözleri yoldan geçenlerde
kulakları kapıyı çalacak kısmetinde
hasretle beklerlerdi
hasretle asker yolu gözlerlerdi
bir selam olmasa da, kendilerine
“mücüde”yi karşılıksız koymazdı hiç birisi
gelen her mektubu ezberden okuyabilirlerdi
okumayı-yazmayı bilmeseler de
asker yolu gözlenen koca evlerinde
“yarim senden ayrılalı
hayli zaman oldu gel gel,
bak gözümden akan yaşlar
ab-u revan oldu gel”
“burada mektubuma burada son verirken
hepiciğinize ayrı-ayrı selam eder
böyüklerin ellerinden
güçcüklerin gözlerinden
tekral tekral öperin
......................................”
“şu yüce dağları duman kaplamış
gene mi gurbetten kara haber var
seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış
çimenler üstünde gözyaşları var”
okumayı yeni sökmüş çocuklar
bir dizili şekere kanar
bazende muşmula turşusu yenir
“-kimseye deyvime imi gadınım” diye
sıkı sıkı tembihlenir
ve koynundan çıkarır
katlanabilceği kadar katlanmış
asker mektubunu
kimbilir kaçıncı kez,
her fırsatını bulduğunda okutur, okuturdu
üstelik de;
yardımcı olunur yeni talebeye,
takılınılan her kelimede
okumayı sökemediğinde
belki başka bir ağızdan daha duymak,
yeni gelmiş mektup yerine geçer
her saklı mektup ezbere okunur
kimbilir ne hazlar verir,
hasret çekenlere
hasretler doldurur
özleyen gönüllere
gözleri dolu
yavuklular, nişanlılar,
asker yolu gözleyen
taze gelinler
“asker yolu beklerim,
günü güne eklerim
sen git yarim askere de
ben sılayı beklrim
mendilimde gül oya
gülmedim doya doya
asker yolu beklerim de
gününü saya saya
pilav pişirdim yavan
üstüne kıydım soğan
yatağına uzandım da
uyan askerim uyan
mendilimde gül oya
gülmedim doya doya
asker yolu beklerim de
gününü saya saya”