HOŞÇAKAL MAZİ...
Düğümü çözeltiye yatırılmış, kuru bir ayazın yaktığı
Sır dolu bir ah’ın pençesinde sızlanır imgeleri… Soluğu acı kokar geçmişin, Kıvrımları belirgin çehre Aynada haykırır… Yarım kalmış geçmişe... Yaşanmamışlığa… Azabı körleyen tarafı hazmedilmeyişi beklide… Yârin elinden yarım kalmışlığı da cabası tükenen yüreğine… Hangi kozmetik kapatırdı bilinmez, çehredeki hüznünü Ve hangi parfüm perdeler hicranın yaydığı aşk korkusunu… Yürümekti niyeti, niyetsiz, seciyesiz kaldırım diplerinde, Köşe başlarında cebinde son kalan, Sevgi kırıntılarını vermekti beklide dilencilere… Yaşamak ne içindi? Kimeydi bu tabiat? Gece trenlerinde yarım bıraktığı sevdaya dem vurdukça yüreği, Gözleri kalmıştı sevdiceğin aklında… “Gitme “diyordu, “Yalvarırım gitme” Ah! Çekiyordu dudakları, ayazın eşiğinde sözleri düşüyordu yüreğine… Tren almıştı… Kara dumanı savurarak kaçırmıştı ahu gözlüsünü beraberinde… Ardında pis, ağır bir kömür kokusu ve ayrılık yarası bırakmıştı… Şimdi herkes suçluydu gözünde. Ve ihanet etmişti zaman devamsızlığıyla… Saatini kurmuştu o an’a… Artık çalmadan uyanıyor, sızlanıyordu erguvanlarına… Yarım kaldı diyordu… Yarım kaldı… Bir tarafım yarım kaldı… Kaldırımların loş ışıkları altında üşüyen bir çocuk gibi En zavallı kavramlara sığınmıştı… Sararmış teni ifadesiz hüznüne açık davetiyeydi. Ve kırılgan tarafını saklamıştı. Sert ve katı bir mizaç sergiliyordu dengesizliği… Zul geliyordu ağlamak… İnsan yetilerinin içinde düşünün ay yüzlüsü yoktu… İhtimaldi sadece geri dönmesi ya da sevmeye devam tümcesi… Yüreğinde yanan ateşi, tuzlu gözyaşı iyice harlandırıyor, Sancısı seherde zemheri gibi vuruyordu yüzüne… Giden hiç gelir mi yerine? Acı indikçe derine… Ah’ına mazhar etmemişti sürgün sevgiliyi… Çürüyordu mazi gözünde… Gidiyordu… Yetileri olan insan anlamamıştı… Gidiyordu… Sürgün saydığı coğrafyası karlar altında… Yere düşmeden su oluyordu düş(üş)leri … Kavgasını unutmuştu memleketine dair… Utanıyordu… Hükmü düşmüştü düşüncelerin Ve kurşun gibi saplanmıştı meret ızdırap… ”senden gayrisi yalan” diyordu… Ölümdü gayrı vatan… Son defa yağmur gibi yaşları ve titrek elleriyle uzandı çekmeceye… Şikâyet yok artık diyordu… Bir elinde silahı bir elinde yüreğine sığdıramadığı, Her gece okşadığı dokunmaktan yıpranmış fotoğraf, Gözyaşından mürekkebi akmış son mektup, Ve dokunuşlardan teninin kokusu yitmemişliği sevgilinin… Şarkısı susmuş, öyküsü son bulmuştu… Vakit gitme vaktiydi… Sürgün saydığı aşktan… Hükmü düşmüştü yaşamın gözlerinden… Hoşcakal diyordu erguvanlara… Yarı açık gözleriyle… HOŞCAKAL… |
Hoşcakal diyordu erguvanlara…
Yarı açık gözleriyle… HOŞCAKAL…
sondan başladım okumaya
aklımda da final kaldı
şiir mi
mükemmel
kutlarım