YUSUF BEY...Pürmelâl bakışıyla selamladı sabahı, Pürüzsüz hüznü, Pusulasını yitirmiş kalbine saplandı. En sosyal yanıydı hicran Gece gündüz anbean Alışık... Ön yargısıyla doğruları Örtbas edecekti, Vardiyası gelen her hakikat Çaydanlıkta buharlaşan suya Eşlik edecek, demlenecekti... Saatlerce tadı buruk ve bayatlamış olacaktı... Hacmi belliydi düşün, Hezimete uğrasa da yürek, Haciz memuru heybetiyle hicran, Mihnet saydığı yalnızlığa sürüklemişti Yıllar yüzünde kederle buluşmuştu... Mikayla kaplanmıştı yüreği... Alışmıştı... Meyus çehresi, Dön dolaş aynada aksi. Mikrop kapmış gibiydi gözleri Solgun sarıya çalan beyazı ağlamaklı... Gözlerine baktığı anlarda Örgütlemekti ruhunu ecel seansına... Seciyesiz vakitlere tutsaktı... Savmak istercesine çırpınış anlarında, Güvercin kanadına tutunmak, Mavide nefes almaktı yarla... Gözlerindeki mana ilinti kurmuştu zamanla, Bakiye düşlerinin acentasıydı... Kırık, buruk anılar... Ve bir ara nağme olmuştu sevgili yar, Mezarı başında, her daim aşiyan Kalender yüreğinin serzenişi, Sesine yansımıştı. Titrekliğinin aczi yetiyle, Yusuf Bey seslenişteydi... Ara nağmesiydi şimdi itafen söylediği eşine... "neyleyim sarayı Neyleyim hanı İçinde salınan yar olmayınca...." |
Neyleyim hanı
İçinde salınan yar olmayınca...."
Neyleyim yoksa yâr
Tüm mekanlar hepten olur dar...
katılıyorum ve kutluyorum yürekten...