1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
45
Okunma

Gökten sarkan o devasa sessizliği
avuçlarımda ufalıyorum bugün.
Betonların arasından yükselen bu duman,
aslında kimsenin görmediği
bir iç dökümü.
Ruhum, mürekkebi dağılmış bir mektup;
okunmuyor, sadece sızlıyor.
Eskiden burası uçsuz bir nefesti,
toprak henüz yorulmamış,
su kendi yoluna küsmemişti.
Şimdi her köşe başında bir yabancı,
her aynada eksik bir suret.
Hasret, taze kesilmiş bir ekmek kokusu gibi
geniz yakıyor ama doyurmuyor.
"Serinlik" dediğin,
kendi gölgene sığınmakmış meğer.
Ben fırtınanın ortasında
bir kibrit çöpüyle ışık aradım.
Sevda dedikleri o devasa boşluk,
bir nehrin denize varmadan
kurumasıymış sessizce.
Bütün kapılar kilitli değil aslında,
biz anahtarı yanlış kuyularda unuttuk.
Çocukluğun o masum bahçesi,
şimdi yüksek binaların karanlığında.
Gülüşlerimiz birer cam kırığı;
toplamaya kalksan kanatıyor,
bıraksan parlıyor uzaktan.
En sonunda anlıyor insan:
Varmak değilmiş mesele,
yolda o incecik sızıyla yürümekmiş.
Sevmek,
kendi yangınından sağ çıkmak,
ve o daracık iğne deliğinden
tüm dünyayı geçirebilmekmiş.
5.0
100% (3)