0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
43
Okunma
Bütün kaburgalarımı sızlatan bir acıydı bu;
sanki koca bir yanardağı avuçlarımın içine koydular da
ne bıraktım yere, ne tutabildim kendimde.
Elim yandı, yüreğim yandı, nefesim yandı…
Ama en çok anneliğim yandı.
Bir parçanı toprağa vermek…
Bu kelimeler yetmiyor anlatmaya.
Toprak dedikleri şey artık toprak değil;
içine sesini, gülüşünü, kokunu gömen
bir annenin yüreği oldu.
Ben seni toprağa vermedim,
ben kendi canımdan bir parçayı
yaşarken mezara bıraktım.
Gökyüzü başıma çöktü o an,
dünya dönmeyi unuttu.
İnsan yürür mü evladını gömdükten sonra?
Yürüyor işte…
Ama ayaklar değil, acı taşıyor insanı.
Geceleri kaburgalarımın arasından
bir feryat yükseliyor,
adı sen.
Kimse duymuyor,
çünkü bu acının dili yok,
sadece yanan bir anne yüreği var.
Ve zaman…
Herkes “geçer” diyor ya,
zaman geçmiyor;
sadece acının yerini değiştiriyor.
Gündüz susuyor,
gece kaburgalarımın arasından yeniden uyanıyor.
Ben artık kalabalıkların içindeki
en yalnız sesim.
Gülüyorum bazen,
ayıp olmasın diye hayata…
Oysa içimde,
toprağın altına bıraktığım gün
her şey donup kaldı.
Ellerim boş,
ama ağırlığı hiç gitmeyen bir yokluk var avuçlarımda.
Seni çağırıyorum sessizce,
anne sesi mezara iner mi bilmem,
ama ben her nefesimde
adını toprağa üflüyorum.
Bir anne evladını kaybedince
ölmüyor derler;
doğru…
Ama yaşamak da sayılmaz bu.
Bu, nefes alıp
her gün biraz daha eksilmek.
Ve ben her sabah
aynı yerden uyanıyorum;
seni bıraktığım o günden.
Takvim ilerliyor sanıyorlar,
oysa benim içimde
hep aynı tarih yazılı.
Bazı acılar anlatılmaz derler ya,
doğru…
Bu acı anlatılmıyor,
bu acı insanın içine yerleşip
onu yavaş yavaş susturuyor.
Konuşuyorum belki,
ama kelimelerim sağ değil artık.
Bir annenin içi
mezarlık olur mu?
Oluyormuş…
Her köşesinde sen varsın.
Bir oyuncak, bir fotoğraf,
yarım kalmış bir cümle gibi
kalbimin ortasında duruyorsun.
Beni en çok yoran ne biliyor musun?
Herkesin hayatına devam edebilmesi.
Güneşin doğması,
kuşların ötmesi,
dünyanın bu kadar umursamaz olması…
Sanki sen hiç yaşamamışsın gibi.
Oysa ben her nefeste
senin yokluğunla çarpıyorum hayata.
Artık dua ederken bile
dilim tutuluyor.
Ne isteyeyim?
Geri gelmeyecek bir mucize mi,
yoksa biraz daha dayanma gücü mü?
Bilmiyorum…
Bildiğim tek şey,
bir annenin evladına doyamadan
onu toprağa vermesinin
ölümden ağır olduğudur.
Ben seni toprağa verdiğim gün
dünya beni hayatta bıraktı ama
yaşamayı geri aldı.
O günden sonra nefes,
sadece ciğerlerimin yaptığı bir alışkanlık oldu.
İnsan bir evladı gömdüğünde
içi kapanmıyor…
Sadece herkes görmesin diye
üstünü sessizlikle örtüyor.
Benim sessizliğimde
senin adın çığlık çığlığa duruyor.
Artık biliyorum;
bu acının çaresi yok.
Ne sabırla diner,
ne zamanla azalır.
Bir anne evladını toprağa verdi mi
o acı,
ömür boyu kaburgalarının arasında
yaşar.
Ve ben…
Yaşıyorum denirse eğer,
bil ki
seni özlemeyi
hiç bırakmadığım için.
5.0
100% (1)