0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
14
Okunma
Bir yaprak kondu gönlümün kenarına;
ne bir rüzgârın hatırı vardı,
ne dalın daveti.
Kendi kendine geldi;
insan bazen en çok
habersiz geleni tanır.
O an anladım:
sonbahar takvim işi değilmiş,
bir insanın içinden
sessizce çekilmesiymiş yaz.
Güneş hâlâ doğarken
üşüyorsa kalbin,
mevsim çoktan değişmiştir.
Ne yaprakta takat kalmıştı
tutunmaya,
ne gönlümde sabır
beklemeye.
İkisi de yorgundu,
ikisi de biraz kırık,
ikisi de
“olmadı” demenin eşiğinde.
Biz hep güçlü sandık suskunluğumuzu;
oysa susmak,
en çok kanayan yerdi içimizde.
Konuşsaydık belki
dağılırdı bu ağırlık,
ama insan,
en çok kendine söyleyemediklerini taşır.
Rüzgâr çağırdı yaprağı:
“Gel,” dedi,
“savrulmak da bir kurtuluştur.”
Yaprak tereddüt etti;
çünkü düşmek kolaydı,
zor olan
düştüğün yere ait olabilmekti.
Gönlüm de öyleydi işte;
gitmek istiyordu
ama kalmak adına
bir sebep arıyordu.
Sevmenin bazen
bir insanı değil,
bir ihtimali beklemek olduğunu
çok geç öğrendik.
Ne zaman ki
bir şeylerin geri dönmeyeceğini anladık,
işte o gün
en derin bağlar kuruldu içimizde.
Kaybedilenle değil,
kalan boşlukla
yaşamayı öğrendik.
Sonbahar dediğin,
yaprak dökümü değil;
insanın kendine yük olmayı
bıraktığı vakittir.
Affetmez kimseyi belki,
ama kabullenir her şeyi.
En çok da
olmadığı hâliyle sevmeyi…
Şimdi o yaprak hâlâ orada,
gönlümün kenarında.
Ne tutunuyor,
ne düşüyor.
Bana benziyor:
kararsız, yorgun
ve biraz da kaderine razı.
Biliyorum,
bir gün rüzgâr kazanacak.
Yaprak düşecek,
ben susacağım.
Ama bazı düşüşler vardır ki
yenilgi değildir;
insanı kendine
daha yakın bir yere indirir.
Ve işte o zaman anlayacağım:
Sonbahar gelmiş.
Ne kaçacak bahar var artık,
ne bekleyecek yaz.
Sadece insan kalmış geriye
ve içinden geçen
sessiz bir hakikat:
Her tutunamayan kaybolmaz;
bazıları toprağa düşer
ki yeniden başlasın hayat.
Kadir Turgut