0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
37
Okunma
Payıma düşen ne varsa
usulca erteledim,
sanki zaman bana dargın değilmiş gibi
yarınlara emanet ettim kendimi.
Kırık bir sandalye gibi
duvara yasladım yorgunluğumu,
kimse oturmasın diye
üzerine suskunluk örttüm.
Ama erteleyemediğim bir şey vardı,
içimde durmadan büyüyen
adı konmamış bir sızı.
Herkese benzemiyordu,
bir tek sana benziyordu…
Şairin dizelerinde olduğu gibi
fazlalıksız,
gösterişsiz,
ama insanın içini sessizce yakan cinsten.
Hani köy yolunda yürürken
ayağına takılan bir taş olur ya,
canını acıtmaz belki
ama bütün yol boyunca
varlığını hatırlatır,
işte öyleydin.
Erteledim;
kendimle yüzleşmeyi,
aynaya bakınca gözlerimi kaçırmamayı,
bir “iyiyim”in arkasına saklanmamayı…
Ama seni erteleyemedim.
Çünkü sen
gelmeyişinle bile gelen,
suskunluğumla bile konuşandın.
Bir akşamüstü gibi girdin içime,
ne tam gündüzdün
ne de gece.
İnsan tam mutlu olacakken
boğazına düğümlenen bir his vardır ya,
işte orada durdun.
Payıma düşen yalnızlığı
ikiye böldüm,
yarısını kendime sakladım,
yarısını adını bilmediğim duaya kattım.
Ama sen,
bölünmedin.
Tek parça kaldın içimde,
dokunsam dağılacak gibi
dokunmasam eksilecek gibi.
Zaman geçti dediler,
geçti belki…
Ama bazı şeyler geçmez.
Bir çayın buharı geçer,
sobanın külü geçer,
insanların sesi geçer.
Ama insana benzeyen boşluklar
geçmez.
Ben sustum.
Sustum ki büyümesin içimdeki cümleler.
Çünkü her kelime
sana biraz daha benziyordu.
Ve ben,
her benzerlikte
biraz daha kendimden gidiyordum.
Şimdi sorarlarsa eğer,
“Ne kaldı elinde?” diye,
derim ki:
ertelediklerim değil,
erteleyemediklerim kaldı.
Bir de
adını söyleyemediğim halde
her duasına seni koyduğum
bir kalp…
Bazı insanlar vardır,
gelmez ama geçmez de.
Sen,
işte onlardandın.
Kadir TURGUT
5.0
100% (3)