13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1698
Okunma
Yağmur içti ve saklamadı gök kuşağıyla seviştiğini
rengârenk düşlerle öpüştüğünü...
rüzgârdır esip geçen yıllar
her şey unutulur zamanla,
acı; rakının sulanmış haliyse
geriye kalan sadece avare bir sarhoşluktur
kaldır kadehini kaderin yerine de…
...
aynı şemsiye altında oturdu geçmişle
kederle ilişti hayat sedirinin kenarına
dudak çukurunun bir yanına kıvrıldı duyguları
birikti damlalar göz göllerine
eski bir pencereden baktı yıllar
çerçevesi soldu dünlerin
göğsünü yokladı son kez
ruhunu aşka verdi düşünmeden
saçlarını kuruttu güneşten bir parça alıp
soyundu günün hüznünden...
bilirdi her keder diğerinin iz sürümü
nakışları yaralı bir sandıktı zaman
günletti eskileri
elleri naftalinli
bağışladı geçmişi
geçleri
kaç kez kilitledi hüzünleri kim bilir
çünkü; yalnızlık kendine çıkan
derin bir dehlizdi…
...
„ dilsiz bir mektup aldı,
yağmurlu bir günde geleceğim
aşk mevsimi kışa dönmeden”
...
yağmur için kalktı gözleri gökyüzüne
sağanaklar diledi yeni güne
gecenin nefesi ağır bir nem
gemilerin yüzlerinde sis
derinden içini çekti Istanbul
uyanırken sabahın mahmur sesiyle
günün ayaklarına takıldı özlem...
adressiz sokaklarda gezdi hasret
bilmediği caddelere düştü bakışlar
denize de karıştı
gemilerin düdüğüne de
martıların kanadındaki beyazlığa
limansız sahillerin yalnızlığına
salaş meyhanenin kırık plağında
çaldı eski bir nihavent
ahşap masada şarap kadehi
dibi tortu
yüreği yakudi
kırmızıya aktı dileği ...
beklediği yağmur gökte değildi
içini sıvazladı
kapadı şemsiyesini bekledi yağmurla yarınları...