0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
204
Okunma

Sazlıkların koynunda doğdu bedenim,
Rüzgârın alnıma yazdığı destanın çocuğuydum.
Kamışların hışırtısı, ilk marşım,
Kuzuların meleyişi, ilk ezgimdi.
Gecenin bağrında parlayan çakallar
Birer nöbetçi gibi beklerken,
Ben korkuyu değil, kudreti gördüm;
Varoluşun çığlığını işittim.
Atların nal sesleriyle büyüdüm,
Develerin sabrıyla çölde bile
Yeşermeyi öğrendim.
Kurbağaların şarkısı genişletti dünyamı,
Balıkların sessizliği
Özgürlüğün sırlarını fısıldadı.
Taştan ve çamurdan evlerimiz vardı,
Ama o evlerde ruhlar ısınırdı.
Bugünün gökdelenleri göğe tırmansa da
Bir damla sıcaklık barındırmaz içlerinde.
Şimdi şehirler soğuk duvarlarla büyürken,
Ben çocukluğumun ateşini taşırım yanımda.
Hayat nedir diye soranlara
Uzun nutuklar vermem;
Benim cevabım birdir:
“Hayat, toprağın kokusudur,
Özgürlük, rüzgârın yüzüme dokunuşudur.”
İnsanlar şimdi koşar, kovalar, düşer;
Ben ise çoktan oldum.
Çünkü gördüm ki sahiplenme
Koca bir boşluktan ibarettir.
Çünkü izledim ki maskeler değişir
Ama yüzler hep aynıdır.
Ve ben,
Çağın gürültüsüne sırt çevirip
Kendi iç dinginliğime yürüyen,
Doğanın bana nakşettiği bilgelikle
Kendi destanımı yazan biriyim artık.
Ben zaten olmuştum...
Erol Kekeç/ 29.08.2025/05.05/Sancaktepe/İST
5.0
100% (3)