0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
200
Okunma

Göçmen kuşlar gibi eğilmeyen başım,
Bir rüzgâra karşı çırpınış değil, bir inatlı yürüyüştür benim özgürlüğüm.
Engin göklere savururum ne varsa içimde;
Kimi zaman yaralarımı, kimi zaman dualarımı,
Kimi zaman bir çocuğun gözlerine sinmiş uzaklığı...
Semanın o sonsuz çizgisine kitlenmiş bir bakış gibi,
Varacağım yer belki bilinmez, ama vazgeçiş yok,
Çünkü yol yürür beni, ben yolu değil.
Göğsümde bir kor gibi taşıdığım tamamlanmamış cümlelerle
Kervanlara karışırım hiç bilmediğim ufuklarda...
Kuşlar geçerken bıraktıkları haber gibi
Ben de ardımda bir iz, bir kıvılcım,
Bir çerağ bırakmak isterim her kalpte.
Özgürlük, sadece başıboşluk değil,
Rüzgârla dost olup yön tayin edebilmektir.
Yağmurun serinliğinde yıkanmış otlar arasında,
Derin bir nefes alıp yeniden uçmak için yere konabilmektir...
Uçsuz bucaksız göklerde yalnız sesimi duyarım,
Gümrah otların arasındaki sessizlikte bulurum asıl yankımı.
Kimi zaman içimde kopan fırtınalara rağmen
Bir kanat çırparım ki bütün zincirler dağılır.
İnsan olmak denilen serüven belki de budur:
Düşe kalka yol alırken yılgınlık göstermemek
Ve her şeye rağmen yeniden semaya bakabilmek…
Ben her sonbaharda kuşların ardına sığınırım,
Onlardan öğrenirim sadakati, sabrı, kararı.
Çünkü göç eden her kuş bilir:
Rüzgâr bazen sert eser, bazen sırtını sıvazlar
Ama asıl olan, yoldan vazgeçmemektir.
Ve yerde bıraktığın gölge yiğitliğindendir;
Göklerde bıraktığın iz ise umudundandır...
Ey özgürlük,
Sen ne yalnız bir haykırışsın ne savruk bir esinti;
Sen candan da içeri, benimle yürüyen bir sır henüz adını bilmediğim.
Göçmen kuşların kanatlarında yazılmış o gizli mesajı
Her mevsim yeniden okurum kendi ruhuma:
Uç! Ve yeryüzüne geri döndüğünde de
Bir tohum gibi yeni bir diriliş başlat...
Erol Kekeç/07.08.2025/Sancaktepe/İST