1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
343
Okunma

Ey kirlenmiş çağ, paslanmış kalplerin hüküm sürdüğü zifir,
Ey vicdanı susturulmuş şehirler, taşlaşmış suratlar, kir kir…
Bir yanda mazlumların yıkık evleri, kan kokar her rüzgâr,
Bir yanda kibirli zalimler saraylarda şarap içer, gülüp oynar.
Her köşe başında bir umut boğulurken infilâkla,
Gözleri donmuş insanlar gelip geçer yüzsüzce, alçakça.
Sözde merhamet çağlar dillerde, parmak ucunda “beğeni”,
O tuşun altına saklarlar bütün sahte gözyaşını ve rengini...
Bir çocuk böyle der: “Baba, neden gökyüzü artık mavi değil?”
Babası fısıldar: “Zulmün dumanıdır evladım; sabret ki rahmet tecelli eyler.”
Ama çocuk sabretmekten yorulmuş, gömdüğü kardeşini unutamamış,
Toprakla konuşur geceleri, “Sen bari sızlama!” diye ağlamış...
Zulüm büyür, karanlık çöker, seccadeler ıslanır gözyaşıyla,
Yetimlerin hıçkırığı gider gökleri titreterek arşa.
Ama yeryüzü o kadar sağır ki, sanki kalpler mühürlü,
Sustu insanlık, sustu ümmet; dilsiz şeytan olmuş her biri kör ve körüklü...
“Yeter!” diye haykırır bir yiğit, elinde nasır tutmuş bir avuç iman,
Yangının ortasında gül diye saklar göğsünde Kur’an.
O bilir ki nusret Allah’tandır, zafer de, fetih de onundur,
Sabırla yoğrulan öfke bir gün zelzele olur, düşmanla boğuşur...
Ey necip ümmet! Yılar mısın? Hani aslan gibi kükreyen ecdadın vardı,
Hani zulme baş eğmeyi rezillik bilip topyekûn ayaklanan bir yadigârın?
Şimdi korkaklıkla uyuşmuş damarlarına şırınga edilmiş zehir gibi gaflet,
Televizyon ekranında kaybolmuş vicdan, pazarlanmış rahmet.
Paralı punditler, sahte âlimler, korkak suretlerde sözde fikir,
“Sabredin, dua edin…” derler de bir gün olsun mazluma el uzatmaz bu kirli zikir.
Hani sabır eylemle yükselirdi? Hani dua meydan olurdu?
Yazık! Cümleniz hocalığa soyunur da, bir tek zalime “dur!” demez...
Fakat bilinsin! Küller altından fışkıran bir ateş vardır,
Firar eder bir grup yiğit, çelikten irfanıyla bağırır.
Onlar bilinir; ne alkış ister ne şöhret, ne maaş ne paye,
Onlar Allah için yola düşmüş, boyun eğmez Allah’tan başka kimseye...
Ve bir gün kıyamet kopacak zalimlerin saraylarında,
Şarap kadehleri dökülecek, kanla dolacak kapılarında.
Mazlumun bedduası geçer zincir zincir boğazlarına,
Firavun’u yere seren kudret, bugünün Firavun’unu da eder paramparça...
Ey insanlık! Duy artık şu çığlıkları; bu feryat senden hesap ister,
Çünkü sen sustukça, her çocuk ölümü yüzünde hissetti,
Ve melekler şahit oldu nasıl sessiz kaldığına “ümmetim” diyenlerin,
Bir lokma huzur için kardeş kanını görmezden gelenlerin...
Umut da var elbet! Çünkü Allah’ın vaadi haktır,
O’nun nurunu söndürmeye çalışanlar hep bataklıkta çakılır.
Bir yiğit kalkar daşa dönmüş bu kalpleri parçalamak için,
Bir nida yükselir gök bulutlarını yaran: “La ilahe illallah!” diye için için.
Karanlık dağılır, sabah doğar, kanın yerine kevser iner,
İman edenlerin alınlarına huzur dolar, korku değil.
“O gün bugün olsun!” der bir yiğit, yumruğunu sıkar usulca,
Kalkar mazlumun yanına, bir ekmek bölüşür ve bir dua okur umutla...
Ey Rabbim! Nusretini gönder, mahzun kullarına ferahlık ver,
Yık şu zalim tahtlarını, cümle kalpleri saldırıya hazır.
Değil mi ki sen: “Zalimlere meyletmeyin!” dedin; biz meyledenin ihanetini gördük,
Artık bu gaflet bitsin, şerefli bir diriliş fışkırsın her gönül ve yürekten...
Bıktık efendiler, bıktık sahte nutuklardan, kupkuru mesajlardan,
Doyduk içi boş zirvelerden, toplantılardan, lâf kalabalığından.
Çağır bizi meydanlara! Kaldıralım bayrakları gök yüzüne,
Kılıç değil ama iman dolu yüreklerle yürüyelim Siyon’un üstüne!
Ve biliriz: Allah bir kavmi değiştirmedikçe değiştirmez onların hâlini,
O halde kalk ey ümmet! Toprak, kan, zulüm, feryat bekliyor hâlâ senin izzetli hâlini…
Zifiri geceyi delen kandil sen ol, yıkılmış gönüllere merhem,
Dirilt şu çağı yeniden, ruh üfle ölmüş bedenlere, tıpkı Âkif gibi yeniden yeniden!
Ve işte gün gelir de gökler yankılanır tekbirlerle,
Arşın kapıları açılır “Yeter artık!” diyen secdelerle.
Koşar aslanlar yelelerini savura savura meydanlara,
Zilletin zinciri kırılır, izzet doğar al yanağa...
Firavunlar boğulur kendi tuğyanlarında, Nemrudlar yanar kendi ateşlerinde,
Zulüm sarayları çöker gürültüyle, dökülür kibirleri dizlerinde.
O an yükselir meydanlarda milyonlarca gür nida:
“Allahu Ekber! Allahu Ekber! Lâ ilâhe illallah” diye yara yara…
O titreşimde dağlar yerinden oynar, zalimler diz çöker utancından,
Çocukların yüzüne güneş doğar, analar sarılır umudundan.
Uğrunda can verilmiş bu dava yeniden hayat bulur,
Secdelerde ıslanan başlar kaldırılır, hakikat huzura kavuşur...
O gün gelir elbet! Çünkü Allah vadinden dönmez,
Kul gayret edince rahmet iner, zulüm bir daha dirilmez.
Belki bugün kan içinde kalmış sokaklar, belki taş üstüne taş yok,
Ama unutma ey gönül, Rabbin bir "Ol!" demesiyle her şey bir anda çok!
Ey gâfil, ey korkak! Silkelen artık, kalk ayağa!
Ölüm ziyafet olsun zulme meydan okuyan her cihana!
Yaşamaksa hakka adanmış bir ömürle güzeldir,
Yiğitçe haykır: “Zilletle yaşamaktansa, izzetle celâdetle ölmek evladır!”
Ve biz şunu söylerdik vaktiyle Âkif’in diliyle:
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” diye!
Bugün yine o sözle geldik karşına ey ümmet-i Muhammed:
Ne gafil kal, ne suskun; tek bir yürek ol ve diril yeniden nihayet!
Raise başını, bak ufka; yırtılacak bu geceler,
Dualar birleşsin, yumruklar kenetlensin, meydanlar titrer.
Gelsin nusret, kopsun tufan; zalimin tahtı yerle bir olsun,
Ve gök kubbe yeniden şahit olsun: Zafer Allah’ın olsun!
Erol Kekeç/17-18.08.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (1)