Şizofrenik Travmalar
asiliğime tetikli namlu
bir kızıl gün doğurmadan şakağımda gözlerimde bitmez tükenmez öfkenin esareti bir bombanın fitilini ateşlemeden daha dilimde bedenime çökmüş intihar sarhoşluğumla bozuk vanalı şadırvana dönmüş gözlerim kahpe mayınların azizliğidir dizlerimdeki çökme isteği oysa tüfeğimin namusuna eş tuttuğum sevdamla karavana geçmişimi, asaletine boynumu kıl yaptığım kumral saçaklarında canım asılı saçlarına dayadım ihtilallerin göbeğinde büyümüş infialdir diğer adım biraz cesaret ! ecelimle ölecek kadar günahkar değilim şimdi beyaz bir mevsime sırnaşırken düşlerim kirpiklerime çökmüş kristal damlalarda parmakların güneşin turuncu şefkati yaslanıyor retinama kırmızı ! olmadığın zamanlarda konuştuğum aynalarda gerçek yüz şecereme yama yaptığım hırs / iltihaba yüz tutmuş yaramı örter biraz cesaret ! gözyaşıyla neme doymuş beden denen lanet krater kevgir delikleri kadar kurşunlanmış bir yürek taşıyorum şavkıma tünemiş yedi çizgi, çocukların yüzündeki kederdir her mayıs sabahı dişlerimin gıcırdaması ve kavgaya soyunmam mavi patiskalarıyla yeni bir sancıyı doğuran güneşi bacak arasına kıstırmış ufkun ardını hayal eden düşen, ezilen ! sömürünün koynunda büyümüş işçilerden utancımdandır bir zamanlar özgürlüğün gönderinde dalgalanan kanım şimdi soysuzluğunu maviye boyamış emperyal düşlerle yıldızlarla çevrili geometrik delikten bir bilinmeze yolcu ki ben ceddime verdiğim sözü iki dakikalık zevkin bacak arasında unutmuşken tarihin insanıma yaşattığı rezil travmaların ! amalığıma kök salmış sancısı gözlerimde kudurmuş hırsın dalgalarıyla, yine kirpiklerimi dövüyor. bir bütün halinde eriyen, vitrinlerde görücüye çıkmış insanlık ihtirası dudak kıvrımlarında titreyen kadın haliyle uçkuruna onurunu anahtar yapmış zevkin kapısından sırıtırken hücrelerine satılmışlığın mikrobu bulaşmış beyinlerin iki ayaklı resimciklere dönüştürdüğü bedenleri maddesel im’in kalem ucuna asmış düşünen, gören, anlayan her fikri balçıkla sıvamıştır biz sevdayı, çıplak dal uçlarında tomurcuk yeşile ve meyveye gebe yeni bir bahara emanet etmişken kuzey yamaçlarımıza serilen mevsim şaşkınlığı ayaz buzdan parmaklarıyla dokunuyor papatya gülüşlere ölüyor, toprak şefkatini kollarımıza taşıyan masum yanımızın çocuğu filesine kurşun sıkılan baba gibi çöküyoruz / ağlamak anne gerçeği! emperyalist fıtratın onursuz çağası olamam bedenimi örten bu etten ruba, asil bir rahmin suyunu mas etmiş sinene değen omurga sana olan sevdamı hapsetmiştir ipinden kurtulmuş bir uçurtma özgürlüğü sunamasam da gözlerine ayva tüyü çillerin, bir dağ kadar mağrur ser için verdiğim savaşın yangın artığı külleriyle gelebilirim .!. bakışlarındaki mercanköşküne abrası insanım, umudu sen, heyecanı çocuk bir can taşıyorum davamın şarjöründe kalan son kurşunla düzene yenik / sevdana dik cılız bedenime yüklenmiş bin kat veballe, bir deri bir kemik parmaklarına tutunabilmenin son gayreti ! yönüm sana dönük ya vur beni / ya da çek git! |
HER MISRA BİR BAŞKA TAMLAMA
HER MISRA ÇİVİ
TEBRİKLER...