18
Yorum
65
Beğeni
4,9
Puan
788
Okunma


Sakince gömüyorum seni,
Bir kuytunun unutulmuş saatine,
İçimde usulca çürüyen bir hatıra gibi.
Yorganım değil artık geceler,
Her yıldız kaydığında, biraz daha eksiliyorum senden.
Rüzgâr, bir kadının saçından dökülen kokuyla gelirken,
Bir başka boyuttan öksürüyor yalnızlığım.
Bir taş ev var hayalimde,
Cumbasında asılı eski bir radyodan
Hışırtılı bir tango yükseliyor,
Perdeler savruldukça geçmişin suretleri duvarlara çarpıyor.
Odanın ortasında bir sandalye —
Üzerinde oturmayan bin pişmanlık var.
Hepsi senin yerine,
Ve ben üşümeye devam ediyorum,
Yokluğunun en kırılgan noktasından.
Çöl gibi bir iç sessizlikte
Suya susamış gözler taşıyorum yanımda,
Ve aşkı, en kadim inkârla sınava çekiyorum.
Ne kurşun işlemez gururum,
Ne de kelimeler, başını kaldıracak kadar güçlü.
Bir cenaze sessizliğinde büyütüyorum seni içimde,
Ve mezarına ne çiçek bırakıyorum ne kin.
Sadece soğuk, derin ve acı bir "keşke"...
Bir pasajın köhne kitapçısında,
Rastgele çektiğim sayfada
Adını aramaktan yorulmuşum.
Bazen bir çocuğun gözlerinde yakalıyorum seni:
Dizleri kirli, ayakkabıları yırtık,
Ve elinde, yarısı yenmiş bir hayal...
O an anlıyorum,
Beni en çok seninle eksiltmişler bu hayatta.
Geceleri, küçük günahlarım var —
Her biri senin gölgende büyüyor.
Adını andıkça
Aynaya bakamayan bir yüzüm oluyor.
Ve parmak uçlarımdan sızan
Kırgın harfler, gizlice seni yazıyor
Kağıt kesiği gibi acıtan cümlelere...
Göğe bakıyorum,
Bulutlar bile adresini kaybetmiş gibi,
Hiçbir yağmur senin kadar düşemiyor içime.
Ve deniz…
Buradan çok uzak, ama
Dalga seslerini içimde taşıyorum hâlâ.
Bazı şehirlerin denizi yoktur;
Ve bazı insanların da ısınacak bir hatırası...
Kendimi, adı olmayan bir filmin son sahnesinde hissediyorum:
Perdeler kapanıyor, ama
İçimdeki oyuncu hâlâ seni oynuyor.
Topuk sesleri,
Terk edilmiş bir hikâyenin yankısı gibi düşüyor kaldırıma.
Bir otel aynasında
Rimelim değil, gözyaşımın izini siliyorum.
Bir vapurun ardından
Göçen martılar gibi;
Senden kalma boşluğun peşindeyim.
Ve Afrikalı çocuklar gibi içimde:
Küçük taslarda sevgi dilenen kırık yanlarım.
Gölgeni içiyorum,
Kudüs’ten gelen dualar gibi,
Bir umudun harfleriyle... ama
Sesin yok.
Sebepsiz yazıyorum bu dizeleri,
Çünkü acının açıklaması yoktur.
Çünkü sensizlik,
Herhangi bir dile çevrilemeyecek kadar yabancı.
Ve içimde bir kadın,
Başka bir hayata yemek hazırlarken,
Dualarında senin adını hâlâ fısıldıyor.
Artık ellerim,
Sana dokunamayacak kadar kutsal.
Kalbim,
Bir türbeye sarılmış,
Gül suyuyla yıkanmış bir kefen gibi,
Toprağa emanet.
Ve yüzümde
Artık seni istemeyen bir tebessüm var.
Anlıyorum ki:
Çoktan bitmiş yanlızlığım da...
Çünkü artık
Ben senin varolduğun dünyaya da ait değilim...
dilemma
2025
Ankara
Değer verip okuyan, teveccüh sahibi herkese teşekkürler 🌼
5.0
95% (18)
4.0
5% (1)