1
Yorum
13
Beğeni
4,8
Puan
308
Okunma

Tenha bir rüzgâr geçiyor Ur’un topraklarından,
Kilden tabletler arasında suskun bir inilti,
Göğe yükselen Ziggurat’ın gölgesinde
Ağlayan bir tanrıça: İnanna’nın dili kırık.
Aşkın kemendiyle bağlandım sana,
Göğsümde tufanlar koptu, her biri Gılgamış kadar ölümsüz.
Sen beni Ninurta gibi savaşa sürdün,
Kalbimden dökülenler tanrılara bile ağır geldi.
Sen gittin,
Fırat’ın bile yatağı değişti ardından,
Ve Dicle kıvrıldı kıvranarak,
Çünkü aşkın —
Lanetli bir mühür gibi kazındı Mezopotamya’nın kalbine.
Kül rengi çölün ortasında
Bir sabâh yıldızı gibi parlıyordun,
Ve ben seni izlerken gözlerim
Bin yıllık yazıtlar gibi parçalandı.
Bir zamanlar ellerini tuttuğumda
Babil’in asma bahçeleri yeşeriyordu avuçlarımda,
Şimdi ise
O bahçelerde sadece sürgün büyüyor,
Ve hurma ağaçları susuzluktan dua ediyor
Unutulmuş tanrılara.
Senin adını,
Kadim duaların arasına gizledim.
Ve her hecede —
Kör bir rahibin yankısı gibi
İçimde yankılanıyor “Gitme!” feryadım.
Sen,
Zamanın bile unuttuğu o eski tapınağın
Mermer sütunlarında bir izdin.
Ben seni öperken —
Göklerin kapısı aralanırdı,
Şimdi her öpüş bir kıyamet başlangıcı.
Dudağından düşen bir harf,
Kutsal metin olurdu eskiden,
Artık alfabeler bile seni tanımıyor,
Çünkü sen gidince dilimden
Aşk bile göç etti.
Ben seni
Ayın on dördü gibi bekledim Uruk gecelerinde,
Ve kalbim,
Asurlu bir kâhinin kehaneti kadar
Belirsiz ve uğursuz kaldı.
Sen bir yıldıza döndün belki,
Ben toprakta saklı bir çömlek parçası;
Ama unutma,
Her yıldızın izi,
Bir gün toprağa düşer.
Ve işte o gün,
Ben seni yeniden bulacağım
Arınmış bir zamanın kıyısında,
İnanna’nın gözyaşlarında.
O vakit aşk değil artık acı konuşur,
Ve acının dili —
Senin adın olur.
Dilemma
2025
Ankara
5.0
80% (4)
4.0
20% (1)