Eğrelti Otu
Kızıl örtünün kavuştuğu an siyaha
Nefsimin inlemesi kulağımı deliyor. Bir yanım hüzün kovalarken Eğrelti otu gibi kaldım yol kenarında Ne ölüme yakışan bir ceset bedenindeyim Ne yaşama koşan bir beşeri Solunumumu tamamlıyorken Eğrelti otu gibi kaldım sol yanında İnsan yakışmaz mı hiç bir hikayeye Ne baba evi ne de bir sıla Bir fincan kahve elimde, Eğrelti otu gibi kaldım, Rengi solmuş bir koltukta. Yesrib’in soluk sesine kulak veriyorum Kalbim ucu yanık bir kağıt parçası Buruşturulup atılmışçasına Öylece kaldım bir çöp kutusunda Doğudan gelen uzun ağıtlar Koynuma alıp uyuduğum gözyaşlarımla Bir geceye sığan bir ömür Eğrelti otu gibi kaldım yalan dünyada Ne ev vardı ne ocak Ruhumda dinmeyen bir sızı Bırakıp gençlikte terketmişti beni Öylece kalakaldım ruhumun ucunda Kalbimden bir yanık kokusu yükseliyor Ezanların yüzü suyu hürmetine Yüzümden akıyor gözlerimin suyu Eğrelti otu gibi kaldı gözlerim yollarda Kaderin kisvesi altında Her gece adını zikrediyorken sabahlara karşı Yüzüm nuruna dönük ellerim semada Kalakaldım iki dizimin üstünde Ellerim asılı kaldı havada Beyaz mezar taşı, gri toprak Üstünde yeşerir şimdi eğrelti otu Huzuru bulur belki bir sonbaharda Gönlümde yük olursun ruhumun ücrasında... 18.11.2023 Ankara Dilemma |