ŞEHRİN KALP ATIŞI
Bir sandalye çekiyorum gökyüzüne,
tam da geceyle sabahın arasına. Tam da orada bir şey var: bir sokak lambasının şehre unutturduğu gerçek bir aydınlık gibi. İşte, burada oturuyoruz; bir şehir, bir ben, bir de senin gölgen. Konuşuyoruz: "Bu taşlar hep böyle mi soğuk?" diyorum, Şehir "Belki," diyor, "belki de sıcağı hep başka yerde aradın." Gölgen sadece susuyor , senin sustuğun gibi. Zaman bir pencere aralığından yalnızca içeri bakıyor. Ne bir söz ediyor, ne de yüzünü gösteriyor. Ama biliyorum, hepimizin üzerinde görünmeyen bir damga gibi, sessizce akıyor. Sonra sen geliyorsun. Adımların, bir trenin raylarda bıraktığı yankılar gibi. Ben mi seni çağırdım, yoksa bu şehir mi özledi seni? Bilmiyorum. Sandalye hâlâ orada, tam geceyle sabahın arasında. Ama bir şey eksik, belki sen, belki ben, belki de şehrin nabzını duyan bir başka insan. |