Yağmalanmış Ülke
Bir diyar düşün, asırlık çınar gövdelerinin gölgeleri düşmüş topraklara,
O topraklar ki bağrında umut yeşertmiş, kalp atışlarıyla sulanmış, Ama şimdi karanlık kuşlar konmuş dallarına, baykuşların yankısı sarmış dört bir yanı... Duyar mısın o çığlığı, toprağın, taşın, havanın suskun feryadını? Bir yürek düşün, yanan ormanların külleriyle kaplanmış, Her nefes alışında ciğerlerine dolan, O yangınları hatırlatan kesif bir hüzün... Bir millet düşün, bir başına bırakılmış, geçmişin ihtişamıyla yan yana, Ama her bir hatıra, her bir eski zafer, şimdi griye çalan hatıra bulutlarına gömülmüş; Gözlerde turnalar süzülmez olmuş; O eski ahenk, o eski duruluk, yitmiş gitmiş, Ağıtlar boğazlarda tıkanmış kalmış; Bir zamanlar göklerde yankılanan, Şimdi sessizlikle mühürlenmiş, Bir anne gibi, oğlunu yitiren annenin sessizliği; Koparılmış dallar, sızlayan kökler, Her yara bir sır, her sır bir derin acı saklar... Yıldızlara uzanan eller, Gökyüzünü pençeleyen yürekler… O karanlık gecelerde, yıldızlardan umudu dilenmek, Ve yine de içindeki acıya ışık bulamamak ne demek? Bir ülke düşün, yaralarına bakmaktan yorulmuş, Ama gözlerini başka yere çevirmeye de kıyamaz olmuş; Bir yanda çığlıklar yükselirken, Diğer yanda bir suskunluk, Bir hüzün kaplamış tüm umutları; Ve her köşede, yitip gitmiş bir rüyanın gölgesi... Gözyaşıyla yıkanan bir geçmiş, Kan ter içinde soluklanmaya çalışan bir şimdi, Ve yarınlara dair yitip giden inanç kırıntıları… Düşler, göklerden çekilmiş, Yürekler, umutların külleri arasında kıvranır hale gelmiş... Sırtta taşınan dertlerin ağırlığı, Yüzyılların mirası gibi omuzlarda, Kimin sırtına yüklenmiş, kimin omuzlarında can bulmuş, Artık unutulmuş o eski masallar, O eski zenginlikler, gölgede kalan şerefli hatıralar… Ve her nefes, yeni bir kurşun gibi saplanır, Toprağa düşen her damla gözyaşı, Bir başka yarayı açmak için orada, Kimi, haksızlıkla yoğrulmuş acıların çarkında, Kimi, bir avuç umutla direnen, Ama hep birlikte, hep aynı kaderin dikenli yollarında... Bugün baktığım her yüz, Bir başka acının aynası, Bir başka kederin yansıması… Ve ben, bu ayna parçaları arasında, Kendimi kaybetmiş buluyorum. Ümitler, kırık aynaların arasına karışmış, Ve her parça, yeni bir yara, yeni bir özlem barındırıyor... Ey ülkemin kararmış göğü, Sana sığınan her can, Her köşe başında, yitip giden masumiyetin gözyaşıdır, Her yaralı çocuğun bakışı, Bu toprağın bağrına saplanan bir bıçaktır... Ve ben, kendi küllerimden doğmak isterken, Beni bu yangına, bu acıya bağlayan zincirleri hissediyorum. Bu ateşten kurtulmak için, Yüreğimin en derin köşesinde, Bir umut tohumu arıyorum, Bir gün yeniden yeşerecek bir dal, Bir gün yeniden umut dolacak bir sabah için... Ama bilir misin, bu ülkede her umut, Bir kışın buz kesmiş nefesiyle soluyor, Ve her yeni gün, eski acıların üstüne kuruluyor. Ne kadar çok çabalasam, Ne kadar çok dua etsem de, Bir feryat var içimde, hep susturulamayan, Bir yanık ağıt gibi, hep içimde yankılanan… Kırık dökük umudumla, Bir gün yeniden dirilmeyi bekleyen, Ve her darbede yeniden yaralanan, Bu yürekle yaşamayı öğreniyorum. Bir gün o yaralar kapanır mı? Bir gün o dertler biter mi? Bilmiyorum, sadece bekliyorum, Bu acının dinmesini, Bu hasretin bitmesini, Ve bu yangının külleri arasında, Yeniden filizlenmeyi umuyorum... Erol Kekeç/10 Şubat-2016/Çamlıca/İST Bu şiiri Ülkemin kaderi ile oğlumun doğum günü anısına yazmıştım...Net Ortamında Yeni Yayınlıyorum... |