5
Yorum
32
Beğeni
0,0
Puan
618
Okunma
sen kırılganlıktan olma
zarif bir dokudan doğma hüzün çiçeğiydin
sen ellerini yüreğime koyunca
yeniden doğar, binlerce yıldızı uyandırır yatağından
şehre bir yeni zümrüt saçardın
gecenin gözbebeklerindeki şer karanlığını
dağıtan aydınlığın
gümüş bir hilal gibi parlayan gülüşün yok
uzun yürüyüşlere veda ediyor
hasretin soluk bulmuyor artık kaldırımlarda
yağmur yıkayıp yaktı afişlerin rengini
susturdu o güzel türküleri rüzgar
bir zamanlar ölümsüz bir yüze sahipti kelimelerin
düğün şölenleri kurardı her mısrada
yaşamak ve direnmek için savaşırdı
şehrin ruhunu esir aldı yasaklar
ölüm, çirkinlik ve kir kapladı her köşeyi
ellerimde birkaç şiir kaldı
çivit mavisi birkaç düş kelebeği
ellerimde bahara erişme iznim yok
böğürtlen morunda lezzetsiz bir helalleşme yüreğimde
içimdeki is ırmağı
sirenlerle dolup taştı kandillerin
bir aylık ömrü kaldı yalnızlığın
ömrünü başa sarmak istedi
tasvire hacet kalmadan uçuşu hatırladı
havalanan bir kuşun kanına girdi
sonra da yetim bir hiç gibi
gürültü etmeden çekip gitti
gözlerim lambasını yitirdi
gözlerime katran bir kılçık battı
ne rezil bir akşamdı
göksel bir tören bekledim
sönük bir sükuneti uyandırmak için
sustuklarından bir sır getirecekti posta kuşları
bildiğim ne kadar ezber varsa o gün
ezip geçmişti aklımı
uzaklık ilmeğini geçirdi
sonrası yok
yüzümüz gri ve belirsiz
dışımızda soğuk bir duvar
sanki bir savaş alanı şimdi
kırık dökük umutların maliyeti
_boran