Muhacir
şehirler
yarın sunağı haram şehirler ! nicesi üryandır nicesi medet umar dünden simsiyah dumanlar yükselir ufukta bembeyaz bir hayâlden alsın öfkesini alevin o alize gözlerin yarısı sütleğen yarısı lavinia kokuyor nefesin nerede bitsen her şey sanki yeniden katiline diz çöküp merhamet dileyecek hangi an’a sığar hayat hangi ana sarar bunalmış rüyalar geçer yine koridorlarından yetimhanelerin nasıl da korkar nasıl da kaçarlar kendisine uzanan bigâne bir elden dağılmış resimleri yıkılmış hayâlleri kederli bir ırmak gülüşüdür aynalar nevruz sabahında yıpranmış nar çiçekleri dağ eteklerinde gelincik hepsi gül bahardan yadigâr ah diriliş için ırmağına yakaran kurak oğulsuz toprak açılır mecaz kapıları Anka’nın masallarda bile büyüyemez çocuklar reddine bin derdini kanatmış İçinde derin kuyular ağlasa dolmaz ağlamasa çürüyecek sular yüreğinde gürbüz bir sancı yersiz yurtsuz kiracı kendi mezarının kendi serinliğine uzanmış yakasında sürülü başak tarlası İçinde solgun günebakan ordusu ay yorgunu geceleri yüreğine bağlayıp ’’sevdam’’ diye kuşanmış molozlar arasında kaos şafakları yerinden sökülmüş ağıtlarla diker kadınlar parçalanmış bedenleri küle dönmüş çığırtkan şiirler yanık kokusunda sessizlik heceleri ne güzeldir kimileri uyurken göğsünden emer nemi geceler her bir sevincin kovuğunda baykuşlar öterken çile tezgahından mor nakışlı acılar geçer şehirler cesetler yunağı haram şehirler şehirlerde sesinin yankısı var hâlâ çaresizliğin başkaldırısı şehirlerde rötarlı gün ışığı alışır senin de gözlerin dağların amiyane suskunluğuna ! kim bilir nerede biter battığın yerler aktığın hikayeler yine kan yine kahırla ur itler solur ayak izlerine yine azılı bir pusu kurarlar yalancı mevsimlerine ... |