2
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
186
Okunma

aklımın şâhikasında taht kurdun
gönül sarayımda sensin tek hünkâr
bir rüzgârdı nefesimi dağlara rehin bırakan
sen bir vadide esirgenmiş nergis kokusu
sen o sonsuzluğun el değmemiş sükûtu
bense sesine tutkun bir divaneyim
gözlerin bir pınar
bahanesidir içtiğim suyun
her yudumu bin asırlık yasağı bozan
ben ki külünü savurmuş Zümrüdüanka
daha az ben daha çok sen kalan
ellerin güneşi çağıran ilk cemre
kaderi en baştan yeniden yazan
ellerin taşa can veren sihirli name
sen ki binlerce yıl sürecek rüya
yolları arşınlayan o yaya benim
bir yanım yorgun kanatlı kuş
bir yanım çatlamış toprakta
şimdi bu çölün ortasında ayakta
bir damla su için yalvarırcasına
bazen bir serap gibi belirir yüzün
hangi vaha sesi duysam sana dönüyorum
ben bir yitik kerem âhıyım
derdini kayalara anlatan
tenim kavil kâğıdından ruhum ahde imza
derdimi söküp alsan oradan
ateşle suyun birleştiği o imkânsız duraktan
’’aşk bir mekteptir’’ derdi onun hocası
yanıp kül olmadan kapanmaz bu davası
bir dervişin bitmeyen inancıdır seni aramak
vardıkça yok olmak
yok oldukça yeniden başlamak
sensiz geçen anlar hiçlik kuyusudur
çıkış yolu yoktur
yalnızlığın en katıksız hali sensizliğin melali
her gün batımı çiziyor ufukta kırmızı bir yarayı
bense kalbime sürüyorum o yakıcı karayı
her köşe başında bekleyen ezelî bir çileyim
kimi zaman fırtına olur sarsar bu denizi
ben ardından bakakalan sahilin kederiyim
sen efkârımın âhûsu
aklımın surları ruhumun revakları
sendedir kapıların kilitli anahtarları
ne yana baksam göğsümde bir ağrı sızlar
ne yana dönsem yüzümde bir nâr belirir
geceler şahittir o şemin eriyişine
yanmak aşka düşenin en tatlı nasibi
sensin bu canın hem mihneti hem tabibi
bilirim ki bu sevda bir imtihan
vuslatın yolunda çekilen her ziyan
kavuşmaya adanmış kutsal bir nişan
hangi yoldan dönülür bilinmez
bu mühürlü kapıdan
ne bir ses gelir ne de bir ışık sızar aralıktan
meğer gece bir şehname gibi açılır
meğer gök mürekkep olur kağıda inermiş
yol, ateşle temizlenir, can ki sultan
fenâdan geçmeyen bekâyı bilmezmiş
...