2
Yorum
24
Beğeni
0,0
Puan
628
Okunma
gazelini fırtına biçmiş gibi
dökül’enlerin toplama kampı ruhum
kaç gidiş kaç dönüş sığdı yolculuklarıma
kaç avuç gözyaşı etti her veda
kaç kokulu sarılış
hangi kavuşmada daha çok g’öldü
gözlerimin kahvesi
boynundan öpüşüm
saçlarımda gezerken dudakların
kaç tablonun konuğuyduk
eylülün kısık bakışları arasında
duydum rüzgarın kendiyle kavgasını
yağmurun suratıma tükürdüğü tokatları
ezgisini yitirmiş notaların telaşını
sessiz olun lütfen
cümle mahlukatım uyuyor
yazan tabelasıyla usumda yeşeren doğayı
oysa düşlemekteyim
damdan düşer gibi düşmeyi mesela
ya da bir tren istasyonunda
soğuktan donmak üzereyken uzatılan
bir bardak çayı
kimbilir belki de ilkbaharda açan
ilk çiçeği bulmayı
y(c)ücelerin ormanında
ve ben biliyordum uluorta sevilmeyeceğini sevimsiz ruhların ağız kokusunda boğulurcasına
İri göğüsleriyle taarruza geçmiş gecenin
nihavendine karışmış yılkı sessizliğidir
gitmeler
bu vakit
gözlerime sinmiş
zülüflerinden coşan
nil’in altın hızmasıdır
belimin sen sarılmalarına
beyaz bayrak çektiği
kavgaların kara yüzü değildi
tadında
kara üzüm
oysa avuç içlerim toprak kokar hala
içine damla damla düşmüş umut
yüzyıllık öfke nöbetindedir koca çınar
yağmur yağmasa da olur diyor
bulutların körpe elleri
....