Y(C)ÜCELERİN ORMANIgazelini fırtına biçmiş gibi dökül’enlerin toplama kampı ruhum kaç gidiş kaç dönüş sığdı yolculuklarıma kaç avuç gözyaşı etti her veda kaç kokulu sarılış hangi kavuşmada daha çok g’öldü gözlerimin kahvesi boynundan öpüşüm saçlarımda gezerken dudakların kaç tablonun konuğuyduk eylülün kısık bakışları arasında duydum rüzgarın kendiyle kavgasını yağmurun suratıma tükürdüğü tokatları ezgisini yitirmiş notaların telaşını sessiz olun lütfen cümle mahlukatım uyuyor yazan tabelasıyla usumda yeşeren doğayı oysa düşlemekteyim damdan düşer gibi düşmeyi mesela ya da bir tren istasyonunda soğuktan donmak üzereyken uzatılan bir bardak çayı kimbilir belki de ilkbaharda açan ilk çiçeği bulmayı y(c)ücelerin ormanında ve ben biliyordum uluorta sevilmeyeceğini sevimsiz ruhların ağız kokusunda boğulurcasına İri göğüsleriyle taarruza geçmiş gecenin nihavendine karışmış yılkı sessizliğidir gitmeler bu vakit gözlerime sinmiş zülüflerinden coşan nil’in altın hızmasıdır belimin sen sarılmalarına beyaz bayrak çektiği kavgaların kara yüzü değildi tadında kara üzüm oysa avuç içlerim toprak kokar hala içine damla damla düşmüş umut yüzyıllık öfke nöbetindedir koca çınar yağmur yağmasa da olur diyor bulutların körpe elleri .... |