Hasar Tespiti
hasar tespiti
an itibariyle her şey eskidi siyaha batmış tarihi kalıntı antik kahırla bırakılan cumba evin örselenmiş ağır tahta kapısı nasırlı avuçlarımla açıyorum içeri attığım her adım bilinmeze giderken inanılmaz bir hüzün süzülen dertop olan kış uykusuna yatan kaybolduğum nemli bir derinliğe terk edilen boş odalarda senden arda kalan bir iz, bir burgu ararken dona çekilen kar rüzgarın soluğunda sensiz mahsur kaldım tavanından ince bir su sızıyor küçük şıp sesleri çıkarıp karaya vuran bir balina ydık sular ve ruhum çekildi incir çekirdeğini doldurmayan nedenle ibret- i alem olduk salonun köşesinde ışıklar gibi kırılan suretin silin aslı bende kaldı yanımdayken bile annemin sıcak çorbası gibi tütersin holün sol tarafında küçük dar mutfak güzel yemek kokuları gelirdi ne elde, ne avuçta vardı yarı aç, yarı tok çamurlu bir yokuşun kıyısında uzun çileli bir süreçti pusuda bekleyen kara günler yakamızı bir türlü bırakmadı lokavt olan gençliğim ne düşkündü sana be bir yanı zindan karanlığı / bir yanı marmara ışıltısı her dokunuşun bir iz bırakmış halikarnas balıkçısı’ nın bize hediye ettiği gemi dümenli saatin tik takları kalbim bunu daha fazla kaldırmaz evin her köşesine gizlenip beklerdin yaşamın verdiği sevinçle yanıp tutuşurduk üzüntülerimiz sevinçlerimiz kavgalarımız kirli duvarlara yaslanan ellerinde alev alan keman şimdi toza toprağa batmış şarkı’ larımız saman alevi gibi yanan sönen bu tıkırtılar ayak sesleri ortalık yerde kalan eşyalar giysiler kitaplar beynime gelen yerleşen güzel yüzün aklımın izdüşümü serin pencere önünde duran ellerimizle ektiğimiz saksıda kuruyan çiçek kendini ormanda ağaç sanıyor utangaç kırmızıyı yüzümüze püskürten aşkın yansıması’ mıydı? kendi içine dolanan gül yaprağının iki yüzü gibiydik heyecanın doruk noktasına ulaştığımız / seviştiğimiz kanepe katran sessizlik cevherini kazıyor bir dokunsaydın prize hayatımızın ışıkları yanacaktı dokunmadın viran olmuş evin önünde yeni yetme sevgililer selfie çekiyor gelecek günlere hatıra olsun diye pas tutmuş sehpa üstünde larva’ lar tünemi ahşap kırık çerçevede sararan resimde kaldı birlikteliğimiz nehre düşmüş iki inci tanesi gözlerinle n’ olur öyle bakma içim dökülüyor gel iki oda kapısı gibi birbirimize açılalım desem söylenecek o kadar çok söz varken hiç bir şey söyleyememek kuralları ihlal ettik sol yanım boş kaldı söndü yürek hanümanı aydınlıkta söylenmeyen dert karanlıkta deva bulmaz çürümeye terk edilen boş odalarda aşkımızı mahşere taşırım senden sonra afet bölgesi ilan edilen yaşantımda hasar tespiti hayatım rafa kaldırılan faili meçhul bir dosya damar orhan özgül |