Gecenin AğıtıBu gece, Tanrıyı ve seni anlamak için, Cehennem kırmızısı bir kadının koynunda yattım. Mecusi yalnızlığımı hesaptan düşerek, Yağmurlu gece otobüslerini yaktım bir bir. Bir otel odasıydı, Kusmuklu bir çarşafın serinliğinde, Göğsümde aç bir kadın, Çırılçıplak ağladım. Adına son veriyordum, kolay değildi. Anason buğusu bir Meryem’i öptüm dudaklarından, Yenine üfledim sabahın soğukluğunu. Kabir azabıyla vedalaştım, Tiz bir vahiy, şizofren lavabolarda kan tükürmeyi bekledi. Taşralı bir şiirdi öfkem, Metropol kaldırımlarında yankılandı. Dublörsüz yaşamıştı tüm ayrılıkları, Klitoral parfümlü vitrinler çağırdı, “Yılışık çarpar” fısıltısında ustalar ve polisler. Bir nefes bol köpüklü kan, Camlar yumruklarımdan çığlıklar attı. Bu gece, Sen, tanrı, orospu, polis, linkosin, diazem, Mecusi yalnızlığımı hesaptan düşerek, Bir boşluğa savruldum. Bugünü bilebilseydin gülüm, Bugüne ağlamazdın o gün. Şimdi zulanda ihanetin şipşakları, Yalnızlığın uğultusu, Ayak başlarında kanayan ince yıkılmışlıklar, Ve gözyaşlarının tuzu var. Bir rüya bile olma artık sen, Bu şiirlerin hiçbiri tek başına sen değilsin. Her şair üç beş şiirdir, Çıkmaz sokaklarda deli bir adam. Her şair delidir, Artık sen git, Bir rüya bile olma. Gecenin ağıtında, Tanrı ve sen, Birer anıdan ibaret, Ve ben, Mecusi yalnızlığımı hesaptan düşerek, Yokluğun soğukluğunda eriyorum. |