sana/sadece sana..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın üç mevsim
dokuz ay ikiyüzellialtı gün altıbinyüzkırkdört saat/ten sonrası sayılmıyor.. (...) şiirlere bıraktığın işaretlerden bulamadılar. bulamadılar işaretlerinden yolu bir masal kenti vardı heybende, sen anlattıkça yeniden kuruldu duvarlar köprüler yeniden su yeniden/ateşle. ateş yeniden/toprakla… bir masal kentinin haritası vardı avuçlarında. dokundukça kanardı mor kanardı dudaklarından gebe kalmış sözler. bir pansuman gecesinde ve sen hastaydın gördüm dizlerini. yorgansız sabahlarda sabırla, sırnaşık ışıklar ve aynaları gördüm. göçün, gücünü yitirmiş bir yankıda -neredesin- senden gümüş şiirler okurken, tutuştu buruşturup attığımız yaz/boz lar… gece/gündüz bozgunlar ve yazlar ter ve iyot döndüm, bütün gelişler küs bütün gelişler kör bütün gelişler… bütün gelişlerin gidilmediği yerde. senden gümüş şiirler okurken dilime bulaştı civa. susuşlarımı tanımlamaya yetmedi yetişemediğin hiçbir sağnak Islak… ve sırılsıklam ki ağırdı anlatmak. dilimdeki sen, hasret ve hararet... ağırdı şiirdeki sesler kadar içimdeki gölgen ve ipekten ten… dinledim/okudum dokundum. bütün sesli/sessiz harflerine ve ışıklar içinde… dedi: gi-di-yor-sun hece/hece ve sular gidiyor… dedim: biliyorum, sular yatağına/ruh kuytularıa gidiyor. hasretim/sin… tüketiyorduk kelimeleri düş bozumu zamanlarda. geriye kalan ne varsa şimdi. şimdinin dişlileri arasında başladığı yere dönecek yazgı. o bilindik kader. bir hasret çadırında Yeniden öğretilecek “sözler” henüz parşömen yok ezbere tüm yaşamlar sana ilk şiir yazılmadı üç nokta konuldu adının geçtiğ her yere. bu Nuhun öncesi miladın sonrası herşeyin ne zıttı ne eşi kum surete dökülecek ve şekil verecek bedene. gör, ayna sadece karşılığın hayatta! sen/hasret/hararet kum ve çöl yani sabrın dökül şiir şiir bir masal kentinin haritası vardı avuçlarında öptüm/ iki hece öp-tüm… hararetim tenindeki ısıyı takip ettim dağlar ve ovalar Irmaklar ve kentler peşine düştükçe çekildi kuyulardaki sular. peşine düştükçe kesildi sesi herşeyin yavaş yavaş. gölgelere atılan hiçbir taştan gelmedi hiçbir ses peşine düştükçe kanıma bulaştı hararetin, hasretin.. bir masal kenti vardı avuçlarında, öptüm seni yüzündeki gölgeleri silip, kırılgan bir ay vakti. deli şarkılar fısıldıyordu ağaç yaprakları, ahh akşam sefaları bir masal kenti dedim usulca.. yokluğuna susamak yokluğuna alışmak söz diye közü öğrenmek yanıklarıdan yandıklarından bir dilek ağacına yırtıklarından yüreğimi asarak dallarına kendimi dilemek yollarına ki sana diyorum, sadece sana yanaşmayacak bütün gölgeler susacak sana damlalar ve sular. sana ve bir tek sana… hiçbir güneşin ışığı ve hiçbir gölgenin koyuluğu bulaşmayacak… sende kalmayacak sana verilmiş hiçbir şey. ve mutlak bir şey hep adından önce yer alacak. adın diyorum/adın… göçleri zorlayan bir iklimle anılacak.. (...) |
"üç mevsim
dokuz ay
ikiyüzellialtı gün
altıbinyüzkırkdört saat/ten
sonrası sayılmıyor.."
Gitmemesini diledim diledim de şair gidende dönmüyor dönemiyor işte..bir çocuğun gözlerinde masallar yarım kalmış, tamamlanamamış olması ne acı kaleminize sağlık saygımla