İLK VE SON KARŞILAŞMA
( NOT: Gerçek bir hikâyenin şiiridir. )
İLK VE SON KARŞILAŞMA Ekseriyetle her doğanın ardından ana-babası gülmüştür Ama benim daha ana karnındayken, babam ölmüştür. Yani, ne hiç öpebildim elini, Ne de koklayabildim o kirli, sakallı tenini… Ben, babasız büyüdüm. Hep sokakta büyüdüm. Arkam yok ya, her kavgada ben dövüldüm. Bayramlarda evden çıkmadım. Gezen aileleri görünce, kendimi tutardım da, Gözyaşımı tutamazdım. Üçü üvey, altı kardeştik. Hepimiz de kendince yaralı, bir mecburiyeti üleştik. Gerçi biz küçükler, anayı da pek bilemedik… Başörtüsünden çıkan kır saçlarıyla, Bütün gün çamaşıra, temizliğe gidince anam, Asıl analığı yaptı bana, büyük ablam. Sonuçta şu sinsi hayat, hepimizi bir yerlere savurdu. Tek kanadı olmayanlar, bunu iyi anlar… Bazılarımızın bırakmadı peşini, Çaldı, çaldı, yerlere vurdu… Sonunda herkesin, bir şekilde evi barkı kuruldu. Bir tek ablam… Evet, büyük ablam bahtsız çıktı, kurudu. Ara sıra söyleşir, dertleşirdik. Arada göğe bakıp, eksik dilek dilerdi: “Ne olaydı, bir bebem olaydı da bir yaşına getirip öleydim” derdi. Kısmet bu ya dileği kabul oldu. Kırk birinde bir şoföre gelin oldu. Tam mutluluğu buldu derken, Kucağında altı aylık bebesi ağlıyordu, Geceleyin mutfağında gözü açık giderken… Acıyla kavrulurken bütün kardeşler, Sordular: Ablayı nereye defnedelim, dediler. Abilerim, “Babamın üstüne…” diye karar verdiler. Gidince mezarlığa camiden, Hemen yanaşamadım babamın kabrine ahaliden. Sordum: “Kalmış mı bir şey babamdan?” “Duruyor mu kemikleri?” "İşte burada" dediler, Yan mezara yaslanmış büyük bir torbayı gösterdiler. Herkes meşgulken yaz yağmuru altında cenazeyle, Yer değişerek kalabalıktan bir iki kişi ile Sessizce ve ağır ağır torbaya yöneldim. Zaman sanki ağırlaştı, Yağmur damlaları havada donuklaştı. Karışık duygularla soktum elimi torbaya, Ne varsa ondan kalan ulaşmak için babaya... Nasıl hissettim bilmiyorum orasını? Ama tutup çıkardım torbadan çenesiz bir kafatasını… Çevirince boş göz çukurlarını kendime, Aldı mı benim dudaklarımı bir titreme… Babam… Babam… Dünya gözüyle baba-oğul böyle karşılaşmak varmış be koca adam. Çamur olmuştu kafatasının tepesi. Hiç seni böyle bırakır mı Fatma Kadın’ın en küçük bebesi? Hemen sildim ceketimin eteğine çamurunu… Feda olsun babama, bebesinin alt tarafı bir takım elbisesi. Dedim: “Eh be Nazım Bey! Demek baba-oğul dünya gözü ile böyle karşılaşmak varmış.” Birden fark ettim ki ben cenazeyi unutmuşum. Kimse bir şey dememiş… Babamın kafatası kucağımda, Başka bir kabrin kenarında oturmuşum. Ne zaman ki kabri kapatmaya niyetlendiler, Babamı kucağımdan almak istediler. Nasıl bir yumruksa o boğazımı tıkayan tek kelime edemedim. “Allah aşkına, ne olur babamı benden almayın!” diyemedim. Ya Allah aşkına! Allah aşkına söyleyin ne olur? Bir babadan ayrılmak bu kadar kolay mı olur? Ya oradaki, hangi yürek sızlamadı ki, Babamın koynuna yatırırken ablamı… Daha yeni kavuşmuşken ben… Tutup kollarımı, sıyırıp ellerimden, Nasıl da kolay aldılar benden babamı… ALP ARSLAN 26.04.2023 - Alanya |
Öyle ciddi bir şiir okuyucusu değilim ama ruhumun derinliklerine ulaşırsa yazılanlar, bayılırım.