Huzursuzluk
Kan kustursa geceden gündüze hasret
Bulunmaz zalimlerin dokusunda bir dirhem merhamet Can verirsin teline, nakışlı bakışına Kul olursun selamının vardığı yere Umursuzluğundan duymaz nedamet İşlersin yüreğine gümüş sicimle Yurt edinirsin gamzesini Ezberlersin edasını,sedasını,nazını Yutarsın yabana işvesini Kapına kilit vurursun bacanı kollar ihanet Dillere destandır tanır sokakalar, caddeler Tüm şehir bilir ayak izlerini Besleneceği vakti kediler Rüzgar bulur havalandıracağı perdeleri Kayacağı vakti bekler yıldızlar Yakamozlar içmez bütün gece Yanağına düşmeyi bekler Büyür sığmaz büyüsü ruhları kaplar Aşk küskündür seküler zamana Her daim kemikli kalpleri arar Üç iplikten örülmüştür damarlarından olmaz azat Bel kırar varlığı başına buyruktur ve dahi hoyrat Divaneyi mum Mecnun’u divane eden kudret Aslı’yı yüce dağ yapan Ferhat’a dağları deldiren kuvvet Tutar ellerinden Susturur susmayan gönlündeki ateşi Tozar daldan çiçeğe Kokusuna hapseder altı günde var olanı Denizler köpürür duyunca çıngısını Çıldırır nehirler Nuruna ram olur karanlık Tutulur ay yanar geceler Hissene düşmüşse bir parçası cennet Yokluğu sefalet Hiçsen gönlünde gözlerindeki zahmet Meftunu toz eder Altın sunakta sunulur cinnet... |