Soğuk Odalara Alışkın Uyku
belli ki incinmiş güneş
baksana; her gün ürkerek doğuyor ufuktan olgun meyveler dökülüyor rüzgârlı ikindi sonraları yapraklar da dökülüyor peşi sıra öğle vaktinde boşlukta geçiyor gibi saatler çiçekler; küflenmiş bahçe parmaklığından kaçıyor / sararmış kuşlar; pencere önlerinde boş saksılardan yağmuru içiyorlar / üşüyerek oturacak gölgesiz banklar aranıyor; çoktan soğumuş güneş kaldırımlara saklanmış tüm siyahlar bir akbaba bekliyor aydınlığın batışlarını sonra son ışıklar da titreşip yok olup giderken bir şarkının sarı notaları çalınıyor parklarda diyor; “sonbaharın ayakucunda ölüm” soğuk odalarda ellerin başının altında uyanırken sabahları çok güçlü bir duygunun hükmünde hissedersin ağırlığını taşıdığın yükün çömelirken yanı başına ölüm gövdene değen bir sarı yaprak diyor: sen küçücük sen önemsiz sen hiççik ve en yağmurlu vakitte bir ölüm şiiri yükselir Abdal’dan "behey acayip adem öldüğünü bilemezsin korlar bir karanlık dama kapı baca bulamazsın" çürür dudaklar emmez artık topağın suyunu gözleri buzdan demirler ezer kurtçuklar yüreği bulma peşinde sarı yaprakları okşar çiğ taneleri bir ürperti dalgalanır göğüslerde kafalarda bulutlu manzaralar başı sonu olmayan başka başka şarkılar söylenir ararken duaları bir son için pencerelerdedir göğün bütün suyu renkleri atmıştır duvarların sonu ne zaman gelir bilinmez uzağa daha uzağa giden yolların FATMA LEYLÂ DENİZ |