_Hüzüncem_
hangi gözlere değdi yıldızlı gülüşlerin
ben yoluna minnetle serilmiş zifiri bir gölge iken hangi sahranın bağrı yandı ateşlice bakarken seni karlı bir dağın dumanında türkülerken ben ah benim derbeder köşemin muteber çiçeği ah kanımın en soylu ılgını hırçın dalgaların cengaver kadını hangi ülkenin limanına demirledin adını lanetli bir nehrin sığ sularında çalkalanan bir ağ iken ben yalnızlık rıhtımında yalnız gezen siyah peçeli bir hancı nerede o dümeni hasret kokan gemilerin izi yok artık şehrin gri kaldırımlarında ayak seslerin rüzgâr gibi esiyorum durmadan uğultusuyla çekişir çığlığım yüreğim sorular mahşeri bilmem bu kaçıncı nedir Yarab nedir düşlerimi kemiren anbean bitirecek beni bağrımda seğiren sancı sensizliği oynayan bir tiyatrodur âlemim kim bilir nereye kadar sessiz ve perdesiz oynayacak yüklemine üşümüş bir özne güneşine küsmüş bir ayazım dokunsan ağlayacak korkarım maviden yoksun ölü bir denizin dibinde boğulacak nereye baksam her yerde yüzün ufkuma çizdiğin dağlar bile dağlanacak her şey boş ve yavan yürürken ömür denilen dikenli yollardan hüznümün hantal kuşları mıydı avuçlarımda yuvalanan var git! oyalanma bre gönül ne vardı sanki avare olsan biraz varsın inleye dursun dem beste nevaların operası elbet bir gün uçar gider uzağa içinin kuytularından , _boran |