Yalabık Düşlerelimi eteğimi çekeli yaşamak denen bu meseleden ruhumun en pejmürde haliyle uyandığım yataklardan sahilde tuttuğum martının kursağından çıkan sardalyaların yüreklerine kadar sevdim bu hayatı inadına değil mi öyle kolay kolay bırakıp gitmeyeceğim Ay ışığını şarkıları ve dahi ille de uzun saçlı kadınları şimdi kesif bir bulutun içinde bir başıma kalmış gibiyim adımı sorsalar hiç tereddütsüz yağmur diyecektim mevsimi uymadı konuşacak insan kalmadı sustum kaderimi kendi dilimden kara bir tahtaya yazdım deniz kabardı tekne yan yattı kelimelerim boğuldu saçlarımı lodosa vereli tartışma konusu oldu ufuk çizgisinde kırılan kirpiklerim balıkçı barınaklarında suyu aşka çeviren piri fanilerin ben ise istiflenmiş ağların kıyısında uyuyan bir kediydim yüzünde kadim şehirler atlası gibi duran kısık küçük gözleriyle avuçlarında ağ onarmaktan kesikler içinde kalmış ellerinin acısı hatırlattı bana aşkı Tanrının her yeni günü yenildiğime bin yemin edebilirdim lakin lodos kuvvetiyle fısıltıları sese çevirdi duydum oysa alevin başında takatten düşmüş uyuduğumu sanıyordum ’’ Eğer bir gün kimsesiz kalırsan o tanıdığın yerler sana yabancı gelirse bütün dünyan alt üst olmuşsa bu yalnızca geçici bir durumdur merak etme kendini aşka ve bana kapatma yüreğini açık bırak aşkı ve hayatı sana yeniden öğreteceğim dedi ’’ Tanrı |