Bilen var mı?Benliğin içine sıkışıp kalmış ne çok şey var. Ben demenin sızısında geçip giden yılar. Tütmeyen bir cevherin kendi kendini yakması gibi hayat. Bir noktanın büyüyerek balon gibi şişmesi gibi yaşamak. Doygunluk hissinin son raddesi ve içinde sessiz çığlığıyla birlikte gelen ebediyete intikal. Yaşananların kulakta çınlaması. Hayata direnme yasası. Düşüncelerin yorgunluğuyla çürüyen beyin. Statikoları yerle bir eden bir dünya. Mutluluğun değişmemesi için verilen uğraş. Telaşlara boğulan acı sürprizlerin bıraktığı keder izleri. Tüm kötü olayları kadere bağlama kolaylığı. Son vedayı vefaya bağlayıp; ağlama pozları. Şekilciliğimize şekil katmanın riyaya bulaşan kirliliği. Bir daha olmayacağın ardına saklanan seanslar. Yitip gidenin ardından yedi ceddini sayarak verilen anonslar. Dünya tüm sırlarını toprağa gömdü sanırsınız, Her şey dönüşümden ibaret gibi. Oysa mazi, bulutlarda belirgin gibi. Çığlık çığlığa sirenlerin, tutmayan firenlerde can bulması. İki cihan bir araya sözüyle başlayıp; olmaz denilenin cazibesinde insanın yeniden çark etmesi. Yaşamak ince sanat be; inceldiği yerden kopmanın olasılığında, ölümün olağan dışı abartılması. Toprak durağan ve dingin, toprağa gömülenlerde öyle. Gidenlerden bir haber yok! Bilen var mı? Bildiğin bir şey varsa, toprağının üzerinde biten otun güneşle olan temasına söyle. |