Yaşamak.
Yaşamak..
Sevmek boynunu bükerdi aşka evrilmese. Şehirler ağlardı yağmurlarda, kaldırımlar mazinin izlerine yutkunurdu güneş vurdukça. Ağaçlar çicek çicek açardı baharda, vedanın izi kalırdı sonbaharda her yaprakta. Geceler susardı sevdalara, şafağa öykünürdü sevişmeler, gün ışığı utanırdı pencereden. Gözler yutkunurdu bakışlarda, saatler unuturdu kendini zaman kadranında. Bir çocuk beşiğinde ağlardı, sonrada gülümserdi, sığındığı anne göğsünün süt kokan limanında. Çocuklar büyürdü, anne gözlerinde hiç büyümezdi çocuklar, uzayıp giden anlarda. Kaç acıda büyürdü insan kendinde, kaç mutlulukta gülerdi gözleri güzel anlarda. Acı suların aktığı çeşmelerde arınmak isterdi kendinden insan, acıya tabi molalarda. Mutluluk sabır işiydi, kahıra katlanma sanatıydı, Yaşamak yarını belirsiz dehlizlerde kararlama yürümenin uçurumlardan düşme imtihanıydı. Acı sürprizler hapisanesiydi dünya, uçsuz bucaksız evrende, koca zamanda bir anlık olmanın haykırışıydı. Tuzu kuru hallerde gözlere gururu koyup, numayiş yapma sanatıydı. Zor anlarda hemcinsinin omuzuna yaslanmanın, hoş görüye sığınma anıydı. Ne kadar nankör karnı tok olan, Gıpta edilen olmanın imzasını gözlerine sürme yapıp, sonradan görme hallerinde, avam meclisini asağılayıp, üstün olma brövesini omuzuna takıp, havalanıp kanatsız uçma zamanıydı. Yatağa düşüp, sari bir hastalığın kollarında paranın pulun geçmediği ölüm anlarında yeniden muhasebe yapıp, iyilik meleğine evrilme rollerine bürünüp, bakışlardan medet arama ironisinde kendine acıma sanatıydı yaşamak böyle karmaşık bir düzendi. Yaşarken canlılar hep, baskalarında olana özendi. Oysa yaşamak elinde olana kanaat etmekle güzeldi. |