Yaşamın içindeki çaresizlik..Şiirsel döngülerde mutlu kelimeler. Her yarım, kendini tamamlamaya meyilli Her yarada irinin mühürü. Sokak lambaları nezaketini sunuyor karanlığa. Eylülde geldi ya, üzüm bağlarıda onurlu. Şırasına karıştırdığı tatlarda sunuyor gizemini. Yorgun kütüklerde sonbahar yorgunluğu. Tüm sokakları arşınlamak geliyor içimden, Ne kadar da merakliyım bu aralar, Oysa gizlediğim hiç bir şey açığa çıkmamalı. Kendimden ayrışmak istediğim saatler yine. Yılgın akşamların, yıkık duvarlarına yaslanmak istiyorum sırtımı, köhnemiş gururum istinat duvarım olmuş. Muşmula sarışınlığında yüzüm, çizgiler derin bir hikayenin başlangicını sunuyor. Günden güne eriyen buz kalıbının ayaklarım altından kaymasında ürperiyor tenim. Sonsuzluğun adresini soruyor kıt aklım yıldızlara, sanki konuşacaklarmış gibi. Ne çok konuşuyorum kendimle bu aralar, kör karanlığın görünmez duvarlarına hayatın andını yazmak istiyorum, mesnedim olmuş yıllar. Her yürekte yeşermesi gereken bir çöl vardır ya, o yuzden akar göz yaşları, yanağı okşarcasına. Sonra bir ferahlik çöker gönül çorağına. Ferah bir poyraz uğrar sineye. Takılma der iç sesim, takılma yaşananlara. Sıkılan silahı harbiyle temizleme sanatıdır yaşamak, bazen de patlamanın tiz sesidir ya. Kelime oyunlarında hep yenilmişimdir. Boğazıma dizilen cümleler boğar gözlerimde. Peh! Ne olacak ki, hükmü olmayan bir kalp ritmi göğüs kafesinde. Her acı kendini tamamladı bende. Öfkesini bende sınayan arının şah damarımı ıskalayıp, boynuma batan iğnesinin ucunda öğrendim acının tarifini. Elimdeki değneği arı kovanına soktuğumda toplu saldırının ne olduğunu ögrendim çocukluğumda. Her canlının kutsalı varmış meğer, kırmızı çizgi bu olsa gerek. Güzel ile çirkinin izafi tanımını yapamamı istiyor gönlüm, oysa karanlığın güzellik tarifini nasil yapabilirim ki, uçsuz bucaksız dehlizlerde kararlama attığım adımlar ne kadar güvenli ki. Ben bir yudum can, heyecan dolu yureğin atımlarına bağlanan çaresizlikte. |