Sen Kokuyor Bu Şehir
Bu şehir niye hep sen kokuyor?
Niye adınla başlıyor sokaklar? Durup durup nasıl da, bir kırmızı konuyor dudağına Muzipliğin yüzüme ayna. Begonyanın adını sen yapmışlarda Sana yağıyor şimdi tüm bulutlar Seni topluyor bu gözler ve içime sen düşüyor bir asırlık. Eskimeyen bir yüz seninki Gönül çelen Afrodit’i kıskandırır Bir çocuk bile görse hayran kalır. Elimi tutsana... Sıcaklığına özlem, uzun soluklu bir yalnızlık. Sen kokuyor bu şehir İçim seninle dolu Yine de hep eksik kalmış sol yanım. Gel deyişimin kaçıncı ertesi Bahar sana mı gülüyor? Ya ısıran güneş! Çiy yağmış sabahın önünden saçlarına Ipıslak… Tenin şimdi ay ışığı kadar narin, kırılgan. Bu şehir sen kokuyor Kokun daha önce yazılmamış bir güfte… Seni çalan şu sokak mızıkacısı bilmiyor sana çağlayan düşlerimi. Gece ve gündüz yok burada Ne ayaz bilir bu senli sokaklar Ne yakıcı bir yalaz Sen bu şehrin tam göbeği Her noktası sen Sağı ve solu hep sana çıkan Yokuşları bile başka bir tarif. Sen rüzgarı ardında bırakan Saçlarına değdiğinde fırtınaları üzen Bir düşün matemi gibi sessiz Ama aşkla dolu. Küçük ve narin parmaklarını bir mahcubiyetle gösterirdin de bana ben yine de boynun derdim Tenin en çok onda gösterirdi kendini Yüzün esmerdi Elin kumral Ya gözlerin ki en çok ondan baktım ben bu yeryüzüne Ve hiç bilmedim ne savaş ne kavga Soluk soluğa Koşmalarım bundan Seni yakalama umudu Sana varma... Ama ne mümkün... Bu şehir hep sen kokuyor Baştan aşağı donatılmış bir sarı çalıyor günün aydınlık yanına Yarını olmayan gölgeler senin ayak izlerin Aynalar seni sırlıyor. Kaç çentik daha kazınır bin duvara? Tırnaklarım kan İçi beton artığı Kanatırcasına asılıyorum da bir sen, köşe başından çıkıp gelmeyen. Senli cümleler bile ne anlamsız kalıyor, elimin terleyen avuçlarında ki hala sıcaklığı... Gülümsüyorsun biliyorum Hep sade bir tebessümdün sen Kahkaha oturmuyor işte sana Yüksünmek gibi ağır gelirdi. Pera’yı hatırla… Ankara Garını! Sokak satıcılarını… Çalgıcıları… Eteğini savurtturarak salınışını Kaç hayran bakakalırdı da Ben bir başka bakardım sana Sende bir özlem tutkunu Sende bilinmeyen uzak diyarlar Sende bir yaşama sevinci Kavuşulmayan Her aşka inat Besleyen, doyuran Ve tekrar tekrar sana acıktıran. Bu şehir sen kokuyor da Kokun aklımı çeliyor Rüyalarım sana ezber İçim sana yangın Ateşim sen Kor biler her gece kasıklarım Sabaha sancılı bir sızı. Gitme... Gitme desem ne gam Şimdi uzak bir kente düşüyor kirpiklerin Topukların bir başka şehirde caddeleri arşınlıyor Vitrinler seninle süsleniyor Vale seni selamlıyor zarif geçişini Bayın aklı sende kalmış olmalı ki Dönüp dönüp sana bakıyor Yanındaki kadına inat Hep böyleydin sen Ve bilirdin Hoşuna da giderdi Sevilmek güzel derdin Keşke bende herkesi beni sevdikleri kadar sevebilseydim. Adını anmak güzel Seni beklemekte Sormuştun ya? Sana yazmak mavi Sana çalmak tüm renkleri Fırçanın ucunda senli bir pastel artığı Tüm renkleri yine ezen bir mavi. Nedir bu mavi? Kim yazdı seni mavinin doruğuna? Şahikaya kim öyküledi? Kaç romanda adın bir tını? Bu şehir hep sen kokuyor ve şairler senden bu yana, hiç bir kadına yazmıyor. Eli değmiyor kimsenin salkım tanelerine. Bir kuzguna bile seni soruyor postacı! Bu şehir sen koktukça senli düşler kuruluyor Sana adanmış çaputlarda. Ve ben hatıranı sıcak tutmak için hiç bir gayrete sarılmıyorum Senli olan her şey bu şehre bir simge Çatlak bir duvar Bir kedinin süt kabı Pinekleyen ihtiyarlar Sahilin tenhasında ki sevgililer... Bu şehir seni özlüyor! Ben susuyorum yüzünün bana yansıyan aynalarında Biliyorum… Sen... Asla... Söyleme sakın derdin! Merak etme söylemedim. Bende kalan bu sırrın... Seni sırlı camlara bıraktım Özlemle... Bu şehir hep sen kokuyor. |
Yürek sesinizi ve gün seçkisini gönülden kutluyorum...
Sevgi ve saygımla...