İlk Cinayet Kabil ve Habil
Kabil ve Habil ile başladı ilk cinayet.
İlk nefret... İlk kan... İlk ölüm... Tanrı’da ses etmedi önce, Nuh’a kadar! Kıskandı büyük olan Kabil, küçük olan Habil’i. Âdem’den olup Havva’dan doğan iki insanoğlundan Kabil’in, ilk töreye isyanıydı bu. Bir başkaldırış! İkiz ve dünya güzeli iki kız kardeşin eş değiştirip evlenmesine karşı çıkıştı... Belki de sadece sebep! İlk nefret... İlk kan... İlk ölüm için! Ve kıskançlıktı adı! Sonra durmadı düşen kanın toprakta bıraktığı yol... Ölüm ve korku sardı her yeri Koku ve dehşette... Tanrı’da ses etmedi önce, Nuh’a kadar! Cesetler kan gölü içinde yatıyordu Önce hayvanın tadına Yabani domuz, çiğ balık... Sonra insanın Genç Yaşlı Kadın Çocuk Kör, sakat, Meczup, kara hummalı... Birer birer... Sonra biner biner... Öldüler! Milyon kez öldüler! Ölüm, öldürmenin tadına varalı çok milyon insan olmuştu bir kere. Bazen yakılıp külleri Nil nehri boyunca serpildi Bazen bir tüccar hançerinde Tunus çöllerinde dağıldı rüzgarla. Bazen bir toplu mezara atılıp kireçle kapatılarak... Bazense törenle gömüldükleri yerin üstüne bir mezar daha. Bir mezar daha sonra... Mezar, mezar üstüne Mezar, mezarlıklar üstüne! Kabil ve Habil’le başladı ilk cinayet Firavuna kadar uzandı çığlıkları... Ve binlerce köle düştü piramidin şaşalı gölgesine Kırbaç sesleriyle Bir yudum su yalvarışlarıyla. İlk savaşı Kabil başlatmıştı küçük olan Habil’i öldürerek Tanrı’ da ses etmedi önce, Nuh’a kadar! Silah kolaydı öldürmek fiili değmişti ne de olsa bir kere ele Taş, sopa, kılıç, ok, tabanca, tüfek, top, bomba, kimyasal! Halepçe ve Nagazaki! Yanık eller, soluksuz kalmış genizler Safran kustu çocuklar Misket oynarken sokak aralarında. Safran; gün boyu, geceler boyu Kimi sakat; kol, bacak yoksunu Kimi deli, korkmuş gözleri Üstelik; Siyanürlü siyahlardan hemen sonra Beyaz adam sahipliğinde Satılırken eti pazarda. Kabil ve Habil’le başladı ilk cinayet. Tanrı’da ses etmedi önce, Nuh’a kadar! Ne varsa kullandı insan, insanı katlederken Bir türlü sonu gelmiyordu! Daha çok kan, daha çok ölüm Daha çok şehvet ve fazlasıyla arzu, ihtiras... Şeytan aracıydı sadece Ve zavallıydı Aciz, belki de sıska... Figüran girdiği oyunda hep günahkar seçilmesi kendi isteği değil Tanrının buyruğuydu... Acemiydi kurnazlıkta şeytan ama ustasıydı hilekar insan... İnsan, İsa’nın doğradığı ekmeği yedi eti niyetine Dağda mahsur kalanlar arkadaşlarının etini Elini, bacağını, gözünü... Nuh’tan hemen sonra ve Tanrının ilk kızgınlığında... Kabil ve Habil’le başlamıştı ilk cinayet. Zaman akıp geçti... İlkel zamanlar yerini modern zamanlara teslim etmişti Sanayi, tarımı ele geçirirken Gökyüzünü kara bulutlarla öldüren makineler almıştı Ateş kusuyorlardı Ve savaşlar koltuklardan yönetiliyordu Yüz yılda bir deli, dünyayı ele geçirmeye soyunuyordu Toprak büyütmeye, köleleştirmeye, daha fazla insan kanı dökmeye... Vurun, öldürün, acımayın, yok edin, katledin! Birbirinden habersiz düşüyordu saflar Birbirinden habersiz... Yattılar sonra ölüler koyun koyuna Mektup teslimatları, hatıratlar, Kanlı ellerle verilirken ailelere Hep karşı; kötüydü, kıyım yapıp öldüren dediler. Korkanlar, ölümden kaçanlarsa Vuruldular korkusuz bir subayın eli hazır tetiğiyle. Öldürüldüler... Anlamını bilmedikleri bir nedene savaştılar Anlamını bilmedikleri bir neden için Öldüler... Öldürüldüler... Kabil ve Habil’le başlamıştı ilk cinayet. Tanrı’da ses etmemişti önce, Nuh’a kadar! |
Tarihimizde de kardeşlerini boğduran
padişahları göz önüne alarak geliştirelim miti...
Kabil'i geleneksel ve herkesin kabul ettiği bir şekilde, yani kaba, vahşi, kötü kalpli ve kardeş katili biri değil de olumlu biri olarak ele alalım
Kabil her türlü zulme karşı koyan, hayattaki baskılara karşı yılmadan mücadele eden bir kimliği olsun misal...
Kabil hayatın getirdiği acılar karşısında aciz bir sesle meleyen ve kafasını itaatkar bir şekilde darbelere hedef eden zavallı bir koyun olmak istemesin mesela...
Kabil insanlığa ve bütün dünyaya daha iyi bir gelecek sağlamak adına bütün kötü güçlerle savaşmaya hazırlamış olsun kendini.
Dünyayı titreten yıldırım çaktığında ve bütün gökyüzü şimşeğin ateşi ile yanmaya başladığında herkes dehşet içinde titreyerek yere kapanır. Sadece Kabil başını meydan okurcasına kaldırarak sıkı ve sağlam bir şekilde dik durmaktadır
Habil'i, kız kardeşlerini ve hatta anne babasını kendinden emin bir şekilde azarlamaya başlar;
"Siz sadece korkudan titremesini ve yerlerde sürünmesini bilirsiniz. Korkunun çocukları olan sizler dini de daima bir korku, titreme, şikayet ve sürekli bir şeyler dileme olarak algılıyorsunuz. Sizler ruhen de gerçekten Tanrının çocukları olsaydınız kendiniz de hayatın yaratıcısı olur, yükselirdiniz. Şu an yaptığınız gibi yere kapanmaz, başınızı aşağı eğmezdiniz"...
Ve elbette kendisinden korkan yakınları tarafından anlaşılmayan ve kabul görmeyen biri olsun mesela Kabil sonunda da yalnız kalsın
Yalnızlık ve çaresizlikten ateşi bulsun.. gecenin karanlığını aydınlatsın...
Kabil gelecek konusunda düşler kursun
Kültürün hakim olduğu bir dünya hayal etsin
Güçlü, gururlu ve yenilmez hissetsin kendisini misal
Her şeye hazırdır. Doğanın güçlerine meydan okusun
Hayatın daha yüksek uygarlık düzeyine erişmek için verilen sürekli bir mücadele olduğunu düşünsün ve bu düşünceyi benimsesin...
Ona göre bu mücadele doğanın sert yüzü ve kendi içindeki kaba ihtiraslara karşı verilen bir savaştır.
Veee
Tanrı inancı ve dinin temelinde korku ve kölece bir itaatin mi yoksa
aydınlık ve yaratıcı bir gücün mü olduğu konusunda yaptıkları ateşli bit tartışma sonucunda Kabil kendini kaybeder ve kardeşini öldürür...
İşlediği cinayet kendini dehşete düşürürken diğer yandan da kültür ve uygarlık için verilen mücadelenin çok yönlü olması gerektiğini ve insanın hem iç hem de dış dünyasını kapsaması gerektiğini kendisine anlatır...
Bu mücadele daimdir, kültürün parlak ışığının insanın iç ve diş dünyasındaki cehalet karanlığına karşı durmadan sürdürdüğü bir savaştır.
Şiirce selam ve saygı ile...