Susarız
taze bir ölünün başında beklerken taş
hüzün; yükünü yıkar boşluğa yalnızlık; okunmamış bir sözcük gibi kalır geride ve zaman geçer … bükülür gülün rengi yorulunca kanar sıcaklığında yalınlığın rengi atık bir yağmur damlası biriktirir sesleri geleceğe badem çiçeklerine üflerken siyah tiril tiril titrer ırmak toprağı ısıtırken bir beden bohçasını toplayıp gider yağmur denizin peşi sıra siyah kedilerin geçtiği yerlerde çürük besteler okunur ölüm gibi kokar sokaklar kara dutların tadında saklanırken gece sarnıçların çürümüş suyundan delilik içilir küllenmiş bir serçenin gölgesi yansırken göğe yeşilin sükûtu tükenir karanlıkta manzaralar dikilir karşımıza bize ulaşan yolları kısalır kımıldayamayız yerimizden … ölüm sallanır geçmişin rüzgârında sesi peltek buz tutmuş sarkıtlarda sessiz ürpertiler bekleşir çamurun bir teşbih olduğu yüzlerde çirkin yaralar ufalanarak dökülür düğüm atılır küfürlü dudaklara kurulu bir saatin eşliğinde tuvalin üzerindeki tozu alır ressam ve tablo soluk alır sonra biz biz susarız hak fenasının denizinde FATMA LEYLȂ DENİZ 13/11/2020 |