ŞEHR'İ HARABE
Zifiri bir tortu gibi çökerken
Dibine dibine akşamın Gündüzden yorğun ayaklarıyla Sürüyüp getirmiş beni İçine çekmiş bedenimi Düşmüş iki yakama yapış yapış Yakalamış Bir kara delikte Bir vampir gibi Şah damarımdan emerken beni Bağlamış elimi kolumu ayaklarımı Bir hıçkırık gibi Tuttuğu yarı gecenin aralığında Yarmış sinemi Savurup atmış yandığım seherlere ... Şimdi Seni andığım seherlerde Öksüz naçar ellerimde Yorğun doğum sancılarına gebe Kör ocak avuçlarıma üflediğim Her kısır çığlıkta daha bi sis çöker Kırağılar saplanır bıçak bıçak İnce sızılarda garibliğime ... Zehirli akreplerin gözlerinde Duman duman ufuklara yayılmış Buza kesmiş kas katı yüreğimde Yetim bir şafak atarken Işıdı gün Vurdu ışığı nemli gözlerime Doğdu güneş kızıl sulara Yandı eridi bağrımda Kavruldum Bağıra çağıra Bir vah çektim bu halıma Bir vah ki Kül elendi sanki bütün kulaklara Yandı orman yaprak yaprak Çürüdü can damarım dallarda Döküldü yerlere lime lime Ne duyan oldu Ne bir gören Yok Olmadı Viraney’i harabemize bir ulu rağbet Ne bir gamlı baykuş tünedi çatımıza Ne bir bülbül öter alımızda Bir karga dahi en karasında Olmadı Konmadı Şu münzevi ufka yayılan kara yazımıza Yok kimseler hepsi çekip gittiler Terk’i diyar rüzgarlarında Esip geçtiler silindi uçtu izler Artık Ne gelen var Nede giden ... Lâl baktım sükut,u aynalarda Fecrin kıyısına düşmüş gözlerime Eğdim başımı Kapaklandım yüz üstü Yerlerde sürünen biçare sözlerime Çaresizliğe Islandı ayaklarım Derin derin okyanusları çektim içime Boğdum kanlı dizlerimde Çağlayan ummanları ... Göz kapaklarıma çarpan zülfün tellerinde Tel tel vuruldum Türlü dertlere gark oldum Bir güzelin siyah’i perçeminde Bir umman’ı murad ki Gücüm yetmez Düçar olsam deryay’ı ateşine Alsa beni yakıp kavursa Boğulup gitsem Çekip yitsem ,kaybolsam Bir kıvılcımda ölsem gözlerinde Nefes nefese Üşüyen yüreğimde Yüreğimce Bir aah çektim Küreklerimde ... Şavk’ı ki Güneş bezm’i bizar ellerinden Bir umud’a muştak Bir fukara’i ümit pervane ehlince Kavrulan elemlerinde bir nâr’ı fiğan Ehl’i serhoş avazları gezinir yüzümde Şu ateş’i feryat kızılı didelerimde Dilim dilim dildim Sürdüm yüzüme Seherlerde donmuş kaskatı Parça parça olmuş Dökülmüşken bütün yıldızlar üzerime Keskin kılı kırk yaran kılıç gibi Bir bıçak ki kör Batmış tenime Gör bak nasılda kesmiş Avuçlarında bileklerimi Körü körüne şimdi ruhum tutsak Ruhum ki beyazlar içinde Kefeninde Bir afet’i nâr’ın kül eden eleminde Ellerinde Kanlar gözünde Kesikler içinde yorğun bedenimde Vurğun yemiş bütün istismari acılarımı Sildim süpürdüm bu kara gecede Sukut’u altına darğın dil’i bülbüllerde Küstüm Tuttum dilini Yuttum sözlerini Sıktım kederince Avuçlayıp özünü Yüzüme kan sıçradı Bir azemet’i cellat Resmi dolunayda bir bal tasında Suret’i caymaz koşar her dem Sefer’i harbin ortasında dört nala Ucu kanlı baltasında Kustu içine yandı alevler Alevince Asılmışken bir çıra gibi semaya Issızlığa vurulan seherlerde İnen dizlerimden devşirdim sızılarımı Topladım umutlarımı avuçlarıma Dilendim hece hece binbir ümitte hep seni Kucaklayıp Sürdüm yüzüme Akşamdan sabaha Oturduğum yerde Her vakt’i seherinde Yumdum gözlerimi sana Kırk gurbet gezdim kara kışlarında Çürüdü darağacında boynuma asılı Yaslı biçare ömrüm Sonbaharda Sararıp solan düşen her yaprakta Kaybettim umutları Ümitsiz kara yazılarda Çırak Ça / ibrâhim YETGİNDAĞ 04 temmuz 2002 |